8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1402
Okunma

uzak bir şehrin tuzağında yaşadı her zaman
ne yağmur aldı
ne de gün gördü başı,
yoldaşı aynadaki adam
sırdaşı ardındaki sır;
gün de saymadı
çetelesini de tutmadı yılların,
eskimiş bir takvimden
her gün koparıldı canı.
buruldu uykuları soysuz gecelerde
huysuz ayazla dalaştı
gölgesiyle dolaştı kaldırımlarda;
yol oldu
duvar oldu
sokak oldu adı bilinmeyen;
vurgun oldu
soygun oldu
cinayet oldu çözülmeyen.
ve âşık oldu…
âşık oldu gönül panayırındaki kadına,
kalplere bağlı kara ipte
bir o yana bir bu yana gezerken cambaz
düştü elinden sahte değeneği
bozuldu ihanetin dengesi;
ikinci gösterisini yaptı oyuncu
dansöz olup soyundu küçük sahnede
dalgalandıkça bedeni
tutuşuyordu sudaki teni;
ve finalde palyaçoydu
birden silindi ağlayan yüzü
gülüyordu aslında
çürüyordu kalbi
ve alnında
başka kader yazıyordu.
iskemleden ağlayarak kalktı adam
yerine başkası oturdu.
duvarda gençlik resmini
karda son izini bıraktı
başını gömdü omuzlarına,
yani
mezar taşını aldı yanına
kendi etti duasını
yalnız yürüdü son durağına.
artık kendine ağır bir yüktü;
biliyordu,
onurun bir zerresi
dağ gibi sevdadan daha büyüktü…