0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
10
Okunma
Yavrum,
sensizliğin yarası derine işliyor.
Ne zaman kabuk bağlasa
bir hatıran gelip canımı yakıyor.
Geceler uzuyor,
sabah olmak bilmiyor.
Zaman durmuyor ama ben
seni son kez kokladığım o günde kaldım.
Herkes yoluna devam ediyor,
bir ben takılı kaldım sensizliğin kıyısında.
Gülüşün düşüyor gecelerime,
uykularım senden izin almadan gelmiyor artık.
Nefes alıyorum ama yaşamıyorum,
kalbim atıyor ama sensiz hep yarım.
Bir kapı sesi, bir rüzgâr,
bir çocuk kahkahası
beni sana getirip bırakıyor.
Pencereden dışarı bakıyorum yavrum,
gökyüzü bile eksik geliyor sensiz.
Bulutlar geçiyor,
ben geçemiyorum o günden.
Herkes için sıradan olan anlar,
benim için bir ömürlük yara oldu.
Annelik böyle bir şeymiş meğer;
evladın olmayınca da
onu her yerde var sanmak.
Sesini rüzgârda duymak,
kokunu kalabalıkta aramak,
adını kalbin her atışında fısıldamak.
Kimseye belli etmeden
içten içe bin defa ölmekmiş.
Bazen gülüyorum,
ayıp olmasın diye.
Güçlü sanıyorlar beni,
oysa bilseler
bir tebessümün ardında
nasıl bir feryat saklı.
Anne yüreği sessiz ağlar yavrum,
kimse duymasın diye
gözyaşını içine akıtır.
Eşyaların hâlâ yerli yerinde,
dokunmaya kıyamıyorum.
Sanki dağıtırsam
hatıran incinecekmiş gibi.
Zaman ilerliyor diyorlar,
ama senin odanda
zaman bile nefes almıyor.
Kalbime soruyorum bazen,
“dayanabilecek misin?” diye.
Cevap vermiyor,
sadece sızlıyor.
Anne kalbi konuşmaz yavrum,
gecenin bir vakti
nasıl sessiz sessiz
adını sayıkladığını
kimse bilmez.
Bir gülüşünü hatırlıyorum,
dünya duruyor.
Bir fotoğrafına bakıyorum,
içimde fırtınalar kopuyor.
Ne yaparsam yapayım
bu özlemin ilacı yok.
Evlat hasreti
anneye yazılmış
en ağır kader.
Dua ediyorum Rabbime,
kelimeler boğazıma düğümleniyor.
“Sabır ver” diyorum,
ama sabır da sensiz çok ağır.
İsyan değil bu,
sadece özlem…
Bir annenin evladına doyamamış olması.
Bazen soruyorum kendime,
bu acı neden hiç hafiflemiyor diye.
Sonra anlıyorum;
çünkü evlat acısı eksilmez,
alışılmaz,
kabuk bağlamaz.
Sadece insanın omuzlarına
alışılmış bir yük gibi çöker.
Taşırsın…
Ama asla alışamazsın.
Bazen içimden haykırmak geliyor yavrum,
ama sesim çıkmıyor.
Boğazıma düğümlenen sensin,
yutkunuyorum, geçmiyor.
İnsanlar konuşuyor, gülüyor,
ben onların arasında
sessiz bir yas taşıyorum.
Herkes “alışırsın” dedi,
hiçbiri anne değildi.
Evlat acısına alışılmaz yavrum,
o acı insanın kanına karışır.
Gülsem de ağlasam da
aynı yerden sızlar.
Bazı günler çok yoruluyorum,
sadece bedenim değil,
ruhum da diz çöküyor.
Ama yine kalkıyorum,
çünkü senin adını
yerlere düşürmemek için
ayakta durmam gerekiyor.
Gecenin bir vakti uyanıyorum,
kalbim hızla çarpıyor.
Rüyamda bana sarılmışsın,
uyanıyorum…
Yokluğunla baş başa kalıyorum.
İşte o an
anne yüreği paramparça oluyor,
kimse görmüyor.
Sana anlatacak ne çok şeyim var yavrum,
yaşadıklarımı, sustuklarımı,
içimde büyüyen bu sessizliği.
Ama sesim sana ulaşmıyor,
ben yine Rabbime anlatıyorum.
O duyuyor biliyorum,
çünkü bu kadar gözyaşı
yerde kalmaz.
Bazen düşünüyorum da,
insan evladını toprağa emanet edince
kendisi de yarım gömülüyor.
Yaşıyor gibi yapıyor,
nefes alıyor, konuşuyor,
ama ruhunun bir kısmı
orada kalıyor.
Bil ki oğlum,
ben seni her yerde buluyorum.
Bir çiçekte,
bir kuşta,
bir duada.
Adını anmadığım tek an yok.
Kalbim seninle başladı,
seninle tamamlanacak.
Ve günler geçtikçe şunu anlıyorum;
bu acı beni tüketmedi,
beni anne yaptı.
Daha sessiz,
daha derin,
daha yaralı…
Ama sevgisi bitmeyen bir anne.
Bil ki yavrum,
adın her nefeste,
resmin her duada.
Ben yaşadıkça
bu kalp senin yokluğunla atacak.
Ve gün gelip kavuştuğumuzda,
işte o zaman
bu yara susacak.
O güne kadar…
Annen seni bekleyecek.
Bekliyorum…
Sabırla değil,
hasretle.
Gözyaşıyla değil,
sevgiyle.
Annen buradayım oğlum.
Hep buradayım.