0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
16
Okunma
Pencereme konan kuşlara yalvarıyorum…
“Ne olur” diyorum, “kanatlarınızla bana yavrumun kokusunu getirin.”
Bir avuç nefes, bir parça iz,
saçında kalan o masum kokudan küçücük bir zerre olsun bırakın kalbime.
Biliyor musun oğlum,
ben her şeye dayanıyorum…
Yokluğa, sessizliğe, gecelerin bitmeyen karanlığına,
insanların bilmeden konuşmasına,
hayatın acımasızca devam etmesine bile…
Ama sensizliğe gücüm yetmiyor.
Aciz olduğum tek şey sensin.
Ne dizlerim tutuyor, ne dualarım yetiyor,
ne de “sabret” diyen sözler merhem oluyor yaramı.
Ellerim boş, bağrım yanık,
kalbim her gün yeniden senin yokluğunla sınanıyor.
Herkese güçlüyüm diyorum oğlum…
Ayakta duruyorum, gülümsüyorum, nefes alıyorum.
Ama içimde bir anne var
her gece mezarına koşmak isteyen,
adını fısıldayarak ağlamaktan sesi kısılmış bir anne…
Sensiz nefes almak bile suç gibi geliyor bana.
Yediğim lokma boğazımda düğüm,
içtiğim su gözyaşı tadında.
Her şeyin bir ilacı var derler ya,
senin yokluğunun ilacı yok.
Geceleri uykumdan senin adınla uyanıyorum.
“Anne buradayım” diyeceksin sanıyorum,
sonra karanlık çöküyor üstüme.
O an anlıyorum;
bir anne için evlat acısı
ölmeden mezara girmekmiş.
Elden bir şey gelmiyor oğlum…
Ne zaman geri alabiliyorum,
ne de alışabiliyorum.
Sadece her gün biraz daha eksiliyorum.
Bil ki;
nefes aldığım her an seni özlüyorum,
attığım her adımda adını taşıyorum.
Bu dünyada sensizliğe gücüm yetmedi,
ama seni sevmekten de
bir gün bile vazgeçmedim.
Annen…
Yaralı, eksik,
ama sonsuza kadar senin annen.
Biliyor musun oğlum,
insanlar zamanla alışılır sanıyor.
Oysa evlat acısı alışılan değil,
her gün yeniden öğrenilen bir yanık.
İlk gün neyse, bugün de o…
Ne külleniyor, ne soğuyor.
Sabahları gözümü açıyorum,
bir anlığına her şey normalmiş gibi oluyor.
Sonra kalbime sen düşüyorsun…
İşte o an dünya tekrar yıkılıyor.
Bir annenin içi
günde bin defa göçüyormuş meğer.
Sesin kulağımda,
gülüşün duvarlarda asılı.
Eşyaların duruyor ama sen yoksun.
İnsan nasıl alışır buna?
Bir canı canından kopmuşken
nasıl tam kalır?
Dualar ediyorum oğlum,
bazen sabır için,
bazen sadece dayanmamak için.
Allah’a yalvarıyorum,
“Ya bana güç ver
ya da bu hasreti biraz olsun dindir” diye.
Ama anne yüreği işte,
hiçbir cevap yetmiyor.
Herkes “vakit her şeyi iyileştirir” diyor.
Yalan…
Vakit sadece acıyı derinleştiriyor.
Çünkü geçen her gün
senden biraz daha uzak kalıyorum.
İşte buna dayanamıyorum.
Mezar taşına dokunurken
ellerim titriyor.
“Ben buradayım yavrum” diyorum,
ama sen yoksun.
Bir annenin evladına ulaşamaması
dünyadaki en büyük çaresizlikmiş.
Penceredeki kuşlar hâlâ geliyor oğlum.
Ben hâlâ onlara yalvarıyorum.
Belki bir gün
kanatlarında senin kokun olur diye…
Belki bir gece rüyama girersin diye…
Acizim…
Evet, bunu kabul ediyorum.
Güçlü olmaktan yoruldum.
Sensizliğe gücüm yetmiyor.
Ama bil ki;
bu kalp durana kadar
senin adını atacak.
Annen buradayım oğlum…
Eksik, yanık,
ama seni bekleyen bir anne olarak.
Bazen düşünüyorum oğlum,
bir anne nasıl yaşar evladı olmadan diye…
Cevabını bulamıyorum.
Ben yaşamıyorum aslında,
sadece nefes alıyorum.
Nefes almakla yaşamak aynı şey değilmiş
sen gidince öğrendim.
Geceler var,
dua etmeyi bile beceremiyorum.
Dilime söz gelmiyor,
sadece gözyaşı dökülüyor secdeye.
Allah biliyor ya,
isyan etmiyorum…
Ama kalbim paramparça.
Bir annenin kalbi
bu kadar sessizce nasıl kırılırmış meğer.
Seni anlatmaya korkuyorum oğlum.
Adını söylersem yıkılacağım diye,
susarsam boğulacağım diye…
İnsan evladını anmaktan bile korkar mı?
Ben korkuyorum.
Çünkü her hatıra
içimde yeni bir mezar kazıyor.
Bayramlar geliyor,
takvim ilerliyor,
dünya gülüyor…
Ben hep aynı yerdeyim.
Senin gittiğin günde donup kalmışım.
Kimse fark etmiyor
ama ben her gün o güne uyanıyorum.
Bir fotoğrafına bakıyorum,
“Anne” diyeceksin sanıyorum.
Sonra sessizlik…
O sessizlik var ya oğlum,
insanın aklını parçalıyor.
Çığlık atmak istiyorum
ama sesim içimde boğuluyor.
Biliyor musun,
en çok ne yakıyor canımı?
Sana sarılamamak…
Saçını okşayamamak…
“Anne buradayım” cümlesini
bir daha duyamamak…
Elden bir şey gelmiyor ya oğlum,
işte o çaresizlik
insanı diri diri yakıyor.
Ne geri getirebiliyorum seni,
ne de sensizliğe alışabiliyorum.
Ama şunu bil…
Bu anne kalbi
seni toprağa bırakmadı.
Seni içine gömdü.
O yüzden her atışımda
biraz daha canım yanıyor.
Eğer bir gün
bir rüzgâr eser de
kalbine annenden bir sızı düşerse,
bil ki ben seni yine anıyorumdur.
Yine adını fısıldıyorumdur.
Pencereme konan kuşlara yalvarıyorum…
“Ne olur” diyorum, “bana yavrumun kokusunu getirin.”
Bir anne ne kadar düşebilirse
o kadar düşmüşüm oğlum.
Gurur, güç, sabır…
Hepsi sen gidince anlamını yitirdi.
Ben her şeyle baş ediyorum sanıyorlar.
Gülüyorum, konuşuyorum, ayakta duruyorum.
Ama kimse bilmiyor;
ben sensizliğin altında eziliyorum.
Aciz olduğum tek şey sensin.
Ne zamana söz geçirebiliyorum,
ne kadere,
ne de bu yanık hasrete…
Elden bir şey gelmiyor oğlum.
İnsan bazen sadece seyirci kalıyormuş
kendi yıkılışına.
Geri getiremiyorum seni,
alışamıyorum yokluğuna.
İşte bir annenin en büyük çaresizliği buymuş.
Kalbim hâlâ seni bekliyor.
Her kapı sesinde irkiliyorum,
her rüzgârda adını duyuyorum.
Geceler sabah olmuyor,
sabahlar içimi aydınlatmıyor.
Çünkü sen yoksan
zamanın da anlamı yok.
Biliyor musun oğlum,
bu dünyada sensizliğe gücüm yetmedi.
Ama seni sevmekten
bir an bile vazgeçmedim.
Nefes aldığım sürece
adın kalbimde atacak.
Bu beden yorgun düşse de
anne yüreğim seni bırakmayacak.
Bir gün kavuşacağız derler ya…
Ben o güne tutunuyorum.
Başka tutunacak dalım kalmadı.
Belki o zaman bu hasret diner,
belki o zaman
bir anne evladına doya doya sarılır.
O zamana kadar oğlum…
Ben burada seni bekliyorum.
Yaralı, eksik,
ama seni seven bir anne olarak.
Bir anne için evlat acısı geçmez.
Sadece kalple birlikte
ölene kadar taşınır.
5.0
100% (1)