5
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
69
Okunma

Kendi sesinin gurbetidir insan,
Eskimiş bir aynada unutulmuş yüz gibi.
Alnımızda faili meçhul çizgiler,
Ve avuçlarımızda hiç tutulmamış sözlerin teri...
Güneş, sığamadı dar pencerelerin kederine,
Biz ki gölgelerimizi boynumuza doladık.
Zamanın nabzı vurdukça boşluğun göğsüne,
Kendi içimizde bin kez eksildik, bir kez dolamadık.
Kökleri gökyüzünde bir ağaçtır yaşamak;
Meyvesi sükût, yaprağı rüzgârdan bir hırka.
Hangi dilde susarsan sus, aynıdır o sağır yankı:
"Varmak değilmiş meğer, yolun kendisiymiş kavga."
Denizleri içtik de susuzluğumuz dinmedi,
Tuzlu bir yalnızlıktı sofrada ekmeğimiz.
Hangi kıyıya vursak, kumlar bizi tanımadı,
Kendi içimizdeki fırtınaydı tek tekneğimiz.
Şehirler kurduk, pencereleri göğe kapalı,
Betonun soğuk kucağında uyuttuk rüyayı.
Gökdelenler diktikçe toprağın kalbi karardı,
Unuttuk toprağa değince iyileşen o yarayı.
Kuşlar geçti üzerimizden, kanatları hürriyet,
Biz yer çekimine değil, hırslara mühürlendik.
Bir nefeslik ömrü bin yıllık dertle donattık,
Yaşamak derken, aslında ölmekte mahirleştik.
Tarih dediğin, mağlup olanların sızısıdır,
Kitaplar yazmaz sırtından vurulan rüzgârları.
Biz o büyük boşluğun sessiz tanıklarıyız,
Yıktık geçtik, bize emanet edilen surları.
Aşkı bir kelimeye hapsettik, ruhu unuttuk,
Gövdenin telaşında kalbin sesini kestik.
Oysa bir dokunuştu evreni ayakta tutan,
Biz sevmeyi değil, sadece sahip olmayı seçtik.
Çocuklar, gözlerinde sönmüş yıldızlar taşır,
Biz onlara karanlıktan başka miras vermedik.
Oyunları savaş, oyuncakları çelikten ölüm,
Bahçeleri kuruttuk da, bir çiçek filizlemedik.
••
Eskidi yüzümüzün astarı, dökülür boyası,
Gerçeğin çıplaklığı çarptı yüzümüze ansızın.
Korktuk kendimize bakmaktan, kaçtık uzağa,
Esiri olduk içimizdeki o bitmek bilmez sızının.
Ekmek kavgası dedik, ruhu aç bıraktık yolda,
Cebimiz doldukça eksildi insan yanımız.
Siyahın beyaza üstünlüğüydü bütün derdimiz,
Oysa aynı topraktan yoğrulmuştu bütün kanımız.
Gece olunca dökülür makyajı bu koca devrin,
Yıldızlar birer yargıç gibi dikilir tepemize.
Sorgularlar bizi: "Neydi bu telaşın aslı?"
Cevap veremeyiz, sığınırız kör gecemize.
Yalnızlık, kalabalığın içinde bir yetim gibi,
Tutunacak bir el arar, bulamaz kendi elinden.
Herkes konuşur ama kimse duymaz ötekini,
Anlam dökülür gider, her ağzın sığ dilinden.
İşte böyle geçtik bu daracık hayat yolundan,
Ayak izlerimizi sildi rüzgâr, toz olduk.
Bir varmışla başladık, bir yokmuşla bittik,
Kendi masalımızda en büyük yalan biz olduk.
Şimdi dilsiz bir çiviyim dünya tabutunda,
Her vuruşta biraz daha derine, en uzağa...
Işık sönünce değil, kelime bitince ölür insan;
Gömün beni, sustuğum o uçsuz bucağa.!
Cemre yaman
5.0
100% (7)