8
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
73
Okunma

Bağışla beni ömrüm, seni bir mülteci gibi ağırladım,
Kendi kıyılarında boğulan, dilsiz bir denizdim sanki.
Mutluluğun şahikasına oturtamadım seni,
Sarı sıcak bir akşamüstü, günahlarımdan arınamadım.
Zamanın paslı dişlilerine feda ettim en berrak sabahları,
Kendi gölgemle çarpışırken, senin ışığını söndürdüm.
Avuçlarımda bir avuç kül kaldı o mağrur rüyalardan,
Seni bir fırtınanın kucağına, tek bir söz etmeden sürdüm.
Vaktinden önce intihar eden tomurcuklar gibi soldun,
Oysa sen, tenimde yeşeren en mukaddes masaldın.
Şimdi bir harabenin yankısında sızlarken kirpiklerim;
Bağışla beni ömrüm, seni kendi ellerimle yalnız bıraktım.
Hangi mermere kazısam bu soğuk ve dilsiz pişmanlığı?
Sana giden yolların pusulasını fırlatıp attım kör kuyulara.
Bir devin sırtındaki ağır küfe gibi taşıdım hüzünleri,
Sen çiçek açmak isterken, ben sığındım uçurumlara.
Ruhumun mahzeninde paslandı en güzel ihtimaller,
Prangalar vurdum sevinçlerin o çocuksu ayaklarına.
Güneşi bir katre su gibi damlatamadım kuruyan toprağına,
Seni mahkûm ettim bu arsız kederin karanlık sokaklarına.
Önce sesin çekildi hayatımdan, sonra rengin soldu,
Ben kendi kalbimin celladıydım, ilmeği sana geçirdim.
Zamanın keskin bıçağında doğranırken kutsal anlar,
Ben dudaklarımda zehirli bir suskunluk gezdirdim.
Şimdi bir sonbahar ayini gibi dökülüyor tüm kelimeler,
Hangi dize kapatır bu devasa, bu derin yarayı?
Göğsümde beslediğim o dertten kuşlar havalanırken,
Gördüm ellerimle yıktığım o muazzam sarayı.
Bağışla beni ömrüm, seni bir hoyratın insafına bıraktım,
Kendi ateşimde kavrulurken senin serinliğini unuttum.
Yürüdüğün yollara cam kırıkları serpti bu kör inadım,
Ben kendi zehrimi şifa diye senin damarlarına akıttım.
Gök kubbeye asılı duran o kırık fener gibiyim şimdi,
Ne yol gösteririm artık, ne de kendimi aydınlatırım.
Sana borçlu kaldığım o bir damla huzurun hatırına,
Şimdi her nefeste kendi enkazımı adım adım hatırlarım.
Kutsal bir kitabın yırtılmış sayfası gibi savrulduk,
Harflerimiz birbirine küs, anlamımız derin bir yasta.
Seni bir hançer gibi sapladım hayatın soğuk bağrına,
Ben ise bir ömür boyu kaldım bu amansız, karanlık hasta.
Yıkık bir köprünün iki ayrı ucunda bekleyen iki yabancıyız,
Ne ben sana ulaşabilirim artık, ne sen bana dönebilirsin.
Bir yangın yerinden geriye kalan isli kokuyuz şimdi,
Sen ancak benim küllerimin içinde bir anlık sönebilirsin.
Gözlerimde fer kalmadı o eski baharları düşlemekten,
Zihnime kazınan bu pişmanlık, ölümü bile kıskandırır.
Seni bir feda gibi sundum bu hayatın kanlı sofrasına,
Hangi su içilirse içilsin, bu susuzluk ancak seni andırır.
Bağışla beni ömrüm, seni bir gölgeye hapsettiğim için,
Güneşin doğuşunu izlemek varken karanlığa taptığım için.
Kendi ellerimle ördüğüm bu duvarların arasında,
Sana bir nefeslik hürriyet bile çok gördüğüm için.
Şimdi vakit daraldı, kum saatinin son taneleri bunlar,
Hesap sormaya yüzüm yok, helalleşmeye dermanım.
Sen benim en güzel yenilgim, en acı zaferimsin;
Boynumda asılı duran bu ağır sessizliktir fermanım.
Bağışla beni ömrüm, bağışla bu yorgun ve hırpalanmış canı,
Sana veremediğim o "sarı sıcak" akşamüstlerinin ahıyla.
Sönüyor artık bu mum,
Bitiyor bu bitmek bilmeyen sancı,
Gidiyorum işte, kendi yarattığım bu büyük günahıyla..
Cemre Yaman
5.0
100% (6)