0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
38
Okunma
SÜKÛT VE KÂİNAT
Sükût eyle gönül, dinle bu derin kâinatı,
Seyre dal aşk ile, gör sırdaki sonsuz hayatı.
Duyduğun hikmet olsun, gördüğün nûr-u hakikat,
Sende gizli hazine, sende saklı o vuslat.
Bir yanda secde eder zerreler o Sultan’a,
Bir yanda cezbeye gel, dal şu ulu ummana.
Her nakışta bir mânâ, her nefeste bin sükûn,
Vahdetin bahrine düş, olmasın artık sonun.
İlmik ilmik işlenmiş, Vahdet-i Vücut sırrı,
Gönül mülküne gir de, terk et gayrı kahrı.
Arş’a sığmayan o Dost, bir gönle mihman olur,
Zikr-i dâim içinde, ruh aradığı yolu bulur.
Gönül taaf halindedir, güneşle ay el ele,
Açılır sonsuz yollar, bakmaz olur hiç dile.
Galaksiler ötesi bir seferdir bu gidiş,
Ezelden ebede dek, aşkla başlar her iş.
Vuslat demi gelince, durak yoktur bu yolda,
Can kuşu kanatlanır, huzur bulur o kolda.
Yârdan ayrı düşmeyen, nârı nûr bilir artık,
Her nefes bir mükâfat, her gidiş bir aydınlık.
Yum gözünü dünyaya, Rabıtanla yürü git,
Aşk kapısın çalınca, bitsin sendeki vahit.
Sükût eyle ey gönül, Hak kelâmı dolsun dile,
Menzilin Sevgili olsun, hiç düşme artık dile.