1
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
103
Okunma

Kanadımı hep kırdın,
en uçmaya yaklaştığım yerden.
İçimde biriken mavilikleri
gökyüzü sanıp soldurdun;
denizli düşlerimi,
kıyısına bile varamadan kuruttun.
Sonra dönüp baktığında
yıkıntının adı bile anılmadı.
Ben orada,
yarım bir cümle gibi kalmışken
üstüne bile alınmadın
Yine de geldim.
Kendi enkazımdan yürüyüp
omzuna kondum usulca.
Bir sığınak sandım seni,
oysa sen
huzursuz bir omuz silkişiydin yalnızca.
Bir bakış yetti kovulmam için.
Ne söz ne öfke…
Bir parmak hareketi,
yok saymanın
en sessiz, en acımasız biçimi.
Ben uçmayı senden öğrenmedim,
ama düşmeyi ezberledim yanında.
Her seferinde
yerçekimini kalbime bağladın,
kanatlarımı suçlu çıkardın.
Şimdi anlıyorum:
Bazı omuzlar yük taşımaz,
bazı eller
tutmak için değil,
göndermek içindir.
Ben yine de maviliğimi sakladım
kırıklarımın arasına.
Belki bir gün
kimseye konmadan,
kimseye sığınmadan
uçmayı hatırlarım diye.
Çünkü
kanadı kırılan yine de uçar;
ama artık
kimsenin göğünde değil…