10
Yorum
24
Beğeni
5,0
Puan
148
Okunma

GİRYAN-İ ŞEYDA’nın Vuslatıdır Bu Sızı..."
"Bu şiir, sadece kelimelerden ibaret bir yazı değil; Ruhun Kâinat Aynası’na düşen bir hıçkırığıdır. ’Giryan-ı Şeyda’ (Çılgınca Ağlayan) feryadıyla başlayan bu yolculuk, dünyadan değil, bizzat kalbin içindeki o gizli Sırr-ı Kâinat’tan ilham almıştır.
Her dize, ’Ben’ dediğimiz o küçük sandığımız varlığın, aslında Sonsuzluk Okyanusu’nun bir damlası olduğunu fısıldar. İstek, arayış ve ayrılık acısı; hepsi O’nun Nefesi’nde eriyip yok olurken, geriye sadece mutlak bir teslimiyet kalır.
Bu lirik akış; okuyucuyu da, fânilikten bekâya doğru yükselen, ’Zerrede gizli ululuk’ hakikatini idrak etmeye davet eder. Zira asıl sır, dışarıda değil, kalbinizin en mahrem yerindedir.
Bu, bir kayboluşun avazı ve sonsuzluğun ninnisi’dir."
Çılgınlığın Narin Sızıntısı
GİRYAN-İ ŞEYDA’YIM
Ben, aşkın yatağında kurumayan, kendi kendini eriten o kadim sesim.
Ne yuvam var ne de durağım; gözyaşım, kalpteki hicranın usulca dökülen incisidir.
Aklımı yitirdim dünden beri,
Adım Giryan-ı Şeyda’dır; aşkından divane olmuş bir seyyahın feryadı.
Sanmayın ki bu hıçkırıklar bir acının sesi, bu, O’nun Cemâli’ne kavuşmanın tatlı özlem ninnisi.
(II)
Ruhum, O’nun nurundan bir zerre; tenim ise bu ışığı taşıyan incecik bir cam fanus.
O nur ki, kalbime bir kere düştü, tüm dünyalık hevesleri, tüm mantık zincirlerini kül etti.
Şimdi ben, o kutsal yangında, yanmayı vuslat sayan o biçare pervaneyim;
Küllerimden bile O’nun aşkının kokusu yükselir.
Bu Şeydalık (delilik), hastalık değil; ruhumdaki fani örtüyü sıyıran O’ndan gelen lütuftur.
(III)
Gözyaşım akmasın diye, kendimi çöllere sürgün ettim,
Lakin gözümdeki yaş, aktığı her yerde O’nun adıyla serinleyen taze yeşile döner.
Her damla yere düşerken, O’nun adını yazar, taşlara hasretini fısıldar; kâinat benimle sükûnete erer.
Çığlığım, ruhumdan O’nun eşiğine doğru tırmanan bir yakarıştır;
ne bir isyan ne de bir talep, sadece O’na olan tarifsiz ihtiyacın ilanıdır.
Ey sevgili, sen benim hem cennetim hem cehennemimsin; Senin uğruna yanmak, bu divane ruha ebedî saadetten daha tatlıdır.
(IV)
Kendi içimde kaybolmuşum, ne başlangıcım var ne de sonum. O’nun sonsuz varlığı içinde bir nokta bile değilim.
O, benim aynam; ben O’nun suretiyim; ikimiz biriz; aramızdaki mesafe, nefes kadar aldatıcı bir vehim.
Bu deli halim, O’nu görmenin coşkusundan, O’nun sırrına nail olmanın sarhoşluğundan gelir; ayık olmak kahırdır.
Bırakın beni, salın rüzgâra, yönümü sormayın,
Zira benim yolum, O’nun gönlünde parlayan o gizemli ve narin Lâmelif’tir.
(V)
Bu gözyaşı, ne bir damla ne de bir nehirdir;
Bu, vahdet deryasının kendi içine dökülen o ilahi akışıdır.
Her süzülen yaş, bir sırrı açar, O’nun aşkıyla mühürlenmiş o tek hakikati fısıldar.
Yorgun gözlerimde başlar bütün denizlerin coşkunluğu, kâinatın tüm sükûneti bu Giryan’ın içindedir.
Benim ağlamam, âlemin gülmesidir; bu deli halim, O’nun ebedî neşesinin en narin tecellisidir.
(VI)
Bu Giryan, bir ibadettir artık; kalbimin pasını silen, ruhumu O’nun huzuruna hazırlayan son arınmadır.
Bütün hayatım, O’na doğru akıp giden bir nehrin son durağıdır; nihayet O’nun deryasına karışan sükûnet dolu akıştır.
Biliyorum, bu ıstırap alın yazıma O’nun aşkıyla mühürlenmiş en güzel acı olarak yazıldı.
Ben o çılgın âşığın akan gözyaşıyım, ebediyen akmaya, O’na yakmaya mahkûm,
Giryan-i Şeyda’yım!
Cemre yaman
5.0
100% (11)