8
Yorum
22
Beğeni
5,0
Puan
154
Okunma

Uyanmak, yeniden yazılmış, soğuk bir yalandı bugün.
Saatler, sana giden yolda kırılmış birer pusula gibi.
Gökyüzü, teni soyulmuş, kederli bir meyve renginde asılı.
Odamın köşesinde duran sadece boşluk değildi;
Yüreğime saplanmış, kör ve paslı bir kılıcın gölgesiydi duran.
Göz pınarımda biriken, su değildi ‘ki, çağlayandı;
Her damla, küle dönmüş o günlerden kopan, kanayan bir dikendi.
Düşmeden hemen önce titreyen o narin, şeffaf küre,
Taşırken tenimde, sensizliğin zehrini, artık ifşa etmekten yorgundu.
Ve o ilk damla, yorgun bedenime ulaştığı an—
Sihir başladı;
Bir cam kürenin içindeki kar tanesi gibi,
Senin suretin belirdi;
Ne bir fotoğraf, ne de solgun bir hatıra...
O an anladım: Gözyaşım,
Bu bitmeyen yaranın, her seferinde yeniden açılış mührü olduğunu,
Bütün dünya, seni unuttu sanıyor beni,
Oysa ben, seni en çok ağlarken hatırlayanım.
Çünkü sen, var olmanın son kanıtı olarak,
O tuzlu suyun, o kırılgan anın içine hapsolmuşsun.
Gözyaşım, bu aşkın mezarı değil,
Yaktığın izlerin, bedenimdeki en sıcak koruyucusuydu.
Benim için ağlamak, bir eylem değil, bir keşif yolculuğu.
Her akış, sana uzatılmış, ama dokunamadığım bir el.
Gözlerimin perdesi kalkar,
ve o kısa, narin anda,
Sensizliğin tırnaklarıyla kazıdığı bütün bir ömrün sonsuzluğunu yaşıyorum.
Bu gizli eylem, benim son yeminimdir, kimseye söylenmeyen;
Kederimin somutlaşmış hali, içimde sakladığım bir avuç kırık cam.
Bırakın aksın; bu, beni sana bağlayan tek akıntı.
Bu sessizliğin içinde, aşkın bana verdiği en gürültülü yara.
Her gece, o kırık camlar midemde dönüyor şimdi,
Soğuk bir yangın bu, dışarıya duman bile vermeyen.
Nefes almak, ciğerime batırılmış zehirli bir hançerdi sanki,
Sen, damarlarımdaki tuzlu akışın son ve acımasız sebebi.
Zaman denen cellat, beni iyileştireceğini fısıldadı her an,
Oysa her şafak, beni daha derine gömdü o hatıraya.
Sen gitmedin ki; sadece havadan ve ışıktan çalındın,
Kalbimin sol yanında, sessizce çürümeye bırakılmış bir anıtsın.
Kalabalıklar, sana dair ne varsa unutsun diye yemin ettim,
Ama bu odada sensizliğin sesi, bir ordunun gürültüsü kadar.
Sensiz geçen her saniye, yüzüme çarpılan bir kırbaç izi,
Ben artık tamamen seninim; kendi gölgeme bile yasaklanmış.
Bırakın aksın demiştim, bırakın o zehir dışarı aksın artık,
Lakin her damla, toprağa değil, yeniden kalbimin üstüne düşüyor.
Gözyaşım, tenimi dağlayan, efsunlu bir asit şimdi,
Seni içeride tutmanın, tarifsiz ve yakıcı bedeli.
Ve o son damla, yeryüzüne karışıp kaybolduğunda,
Geriye kalan sadece o acı, sessiz kesinlik.
Sen, benim gözyaşımda yaşayan, ebedi bir imzasısın.
Sonsuza dek sürecek olan bu anlaşmanın,
En kırılgan ve en kesin kanıtı.
—>> Cemre Yaman
5.0
100% (12)