0
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
82
Okunma
Bugün ayrılık yüzünü gösterdi,
gözlerimizin arasındaki ince çizgi
bir uçuruma dönüştü.
Eski cümleler
tozlu bir sandığın paslı kilidi gibi
açıldı, kapandı;
hiçbiri yarama değmedi artık.
Ben biliyordum:
Dönmek, aynı acının
aynı yerinden yeniden kırılmaktı.
Gece, omuzları çökmüş bir gölgeydi.
Arabanın içi,
sessiz bir yangının karanlığına benziyordu.
Son kez uzandın müziğe;
bir şarkı düştü aramıza:
“Beni yak, her şeyi yak…”
Küllerinden doğmayan bir ateş gibi
yanıp söndü içimizde.
Gözlerin kırık bir lambaydı,
yanıyor, titriyor, sönüyordu.
Elime uzandın;
dokunuşunda bir dua,
bir umutsuzluk,
bir de geç kalmışlık vardı.
Ben sustum
bazen sessizlik,
insanın kendine verdiği
en sert cevaptır.
Şarkı bitti.
Biz de bittiğimiz yerden
bir kez daha eksildik.
Ellerimiz ayrıldığında
kalbimde uzun bir koridor açıldı;
içinden rüzgâr geçti,
usulca, soğukça.
“Güzel olsun yolun,” dedim,
“İyileş… kendin için.”
Sözlerim,
göğe bırakılmış ince bir duman gibi
kayboldu.
Ve kapı kapandı.
Gece, bir anlığına
nefesini tuttu.
Ayrılık
artık bağıran bir acı değil,
küle dönmüş bir şarkının
son notasındaydı.
Ben yürüdüm,
sen kaldın.
Ve o an anladım:
Bazen gitmek,
kalbini kendi ellerinle
küllerinden çekip almaktır.
5.0
100% (1)