4
Yorum
27
Beğeni
5,0
Puan
190
Okunma

Bana uzattığın el, aslında bir veda fısıltısıydı.
Ben o elin sıcaklığına inandım, oysa zehrini taşıyormuş.
Gizlediğin perde, o kadar inceydi ki, ışık sanmıştım.
Şimdi her yanım karanlık ve ben,
o yalancı ışığın kör ettiği.
Gözlerimdeki o cam kırıkları, senin sözlerinden arta kalanlar.
Her yemin, birer keskin parça olup, içime saplandı.
Ne bir çığlık atabildim, ne de o anı dondurabildim.
Sadece hissettim; kalbimin tam orta yerinden, soğuk bir gerçeğin akışını.
Benim yıkılışım, bir deprem değildi; yavaş ve sessizdi.
Her şey, bir kitap gibi okundu, her sayfa yeniden yazıldı.
Ama bu yeni hikâyede, ne kahraman ne de umut vardı.
Sadece o eski güvenin, toprağa düşmüş kuru yaprakları.
Sana verdiğim her sır, şimdi bir kılıç olup geri döndü.
Onlar ki, bizi birbirimize bağlayan iplerdi, şimdi beni boğuyor.
En ağır yük, sırtımdaki hançer değil; elimdeki kırık ayna.
Çünkü aynada gördüğüm yüz, bu ihanete inanmış olmanın utancını taşıyor.
Şimdi içimde bir yara var, ne dikiş tutar ne de kabuk bağlar.
O yara ki, senin vedanla değil, yalanınla açıldı.
Bazen dokunuyorum oraya, hissettiğim tek şey;
Yanılmanın soğuk ateşi ve artık iyileşmeyecek olmanın bilgisi.
Evin her köşesi, şimdi birer sorgu odası.
Duvarlar fısıldıyor, söylediğimiz her yalanı.
Hatıralarımız, camdan yapılmış bir labirent,
Çıkış yolunu bulsam da, geri dönmek istemiyorum.
Geceler boyu topladım, dağılan her parçamı.
Kırık bir heykeli yeniden yapmaya çalışan çılgın bir sanatçı gibi.
Yapıştırsam bile, o ince çatlaklar hep görünecek.
Ve o çatlaklardan sızan ışık, artık umut değil, ifşa.
Artık kimseye gülümseyemiyorum, o samimiyet kayıp.
Yüzümdeki çizgiler, güvendiğim her anın bedeli.
Sen, benden sadece aşkı çalmadın;
Benden, kendime olan inancımı da söküp aldın.
Şimdi bütün şehir, sadece senin adının yankılandığı bir mağara.
Her adım, seni unutmaya çalışmanın anlamsız bir tekrarı.
Oysa unuttuğum her detay, kalbimin boşluğunda daha net belirir.
Unutmak, sana karşı işlenen en büyük suç olurdu, biliyorum.
Ne zaman yağmur yağsa, gökyüzünün ağladığını sanırdım.
Oysa o damlalar, benim içimde kuruttuğun denizden arta kalanlar.
Dış dünya kayıtsız, hayat devam ediyor, bir ben kaldım bu köprüde.
Ne geçebilen, ne de geri dönebilen; sadece yıkımı seyreden
bir izleyici.
Ve o son bakışın gölgesi üzerimdeyken anladım ki,
Asıl ihanet, biten aşk değilmiş.
İhanet, benden geriye sadece boş bir ses bırakmış olmasıydı.
Ve ben, o sesi dinlerken, artık ne ağlayabiliyor ne de iyileşebiliyorum.!
Sonsuz bir yorgunluk,
ruhumu ele geçirmişti.
Cemre Yaman
5.0
100% (11)