0
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
322
Okunma
içime çekiyordum/
için gibi, yanıklarından
arta kalan dumanları
ve bekledim
küle dönüşünceye
kadar duraklarımda.
yürümüyordum hayır,
kaçıyordum senin
sığınaklarına/sığ...
bir nefes daha belki
sonrası mavi
tüm bulutların..
ve ben,
yolumu kaybettim/
sensiz ve sessiz
içimde büyümeyen
çocuklarla...
’söndürmediğim
izmaritlerin
közlerinden
bir yÂr-a açtım...’
ve sayıklıyorum
senli sözleri
terliyor avuç içlerim,
içime çekerken derin.
ellerin kül oluyor
her nefes
ateş çemberi
içim,
-yanıyoruz-
ve yakıyor
önce parmak uçlarını
sobe tadında çocuklar...
bir elma mağrur
düşerken dalından
içimizin kuytularına
çekiliyorduk
sen gibi değil mi?
sonra,
bir gün mutlaka
hepimiz diye
yanıyorduk/sıcak..
ruh yanında durmuyor
ruhun
üstünde yada altında
yerin
zaman genişliyor,
genleşiyor anlar/anılar...
yalnız kalma dürtüsü
usulca yanaşıyor
sol yanına.
vadilere uzanan
taylar gibidir
hayalleri dorukların,
ovaların ve taşların ki
doğru dürüst
sövemez insan
bana bile/
sana asla!
techizatsız dalarkan
derinlerine
tüpsüz
bir sanık olmalı
bulunamayan
tüm aramalara rağmen
herkesin aklında...
gün ve gün zayıflıyor
kanatların,
insana benziyorsun...
şimdi yapılan savaşlar
iç/sel
ses
çelik
tuş
ateş ve ışık kadar
her yanımda
sıcak tenim.
gözbebeklerimde
toz kadar
berrak bir zamAN...
zerrenin ırmağına dönüşü
özüne ki yaprağın kuruması
başladığı yere dönmek gibi
sürgüneden dönelerin
sokağın çıkmazlarına
telkinsiz
bir anda girmesi gibi...
ve gölgenin
ışığa uzanması beklentisiz
saf ve temiz
sen gibi yani
yere sere serpe!
son/baharın yaprakları
ve renkleri gibi
canlanan bir anın
mutlak olmalı
bütün elemlerin
savrukluğunda
gerçekler ve gerekçeler
yüz yüze
odanda ve arkasında
perdelerinin/
sısss ka anlamları tıslıyor
bir yılan gibi yatağında....
kaç kıvrım
kaç büklüm
ve kaç yürek kırıklığı
bilemem ama
yüreğime
o çaktı mühürünü...
ateş çemberi içim
-yanıyoruz-
(...)