0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
49
Okunma
Sis çökmüştü dağlara,
taşlar bile nefesini tutmuştu.
Sabah, geceyle gündüz arasında asılıydı,
bir yara kadar sessiz,
bir dua kadar soğuktu.
Gördüm onu.
Bir ağacın dibinde,
elleri dizlerinde,
gözleri kırmızı bir yangın gibi.
Toprağa bakıyordu,
sanki bir şey bekliyordu oradan:
belki sükûn,
belki sönüş.
Yaklaştım usulca,
rüzgâr bile sesini kesti.
“Ne oldu, İhtiyar?” dedim,
“Bir gece daha mı yakıldı içinden?”
Sustu önce,
sonra dudakları kıpırdadı
ama sözü toprağa değdi benim gözlerime değil:
“Bekledim, Yeşil…
belki sabah serinliği içimi soğutur diye.
Ama yanmak,
geceyle bitmiyor.”
O an, uzaktan bir ezan sesi yükseldi,
sis yırtıldı,
kuşlar cıvıldadı.
Anladım.
Bazı yangınlar karanlıkta değil,
aydınlığın içinde de yanar.
Güneş doğdu yavaşça,
ama onun gözlerinde hâlâ gece vardı.