0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
46
Okunma
Kafamızın ses götüremediği yaşlara geldik
ve zaman sessiz bir nehir gibi aktı
ellerimizin arasından süzülen kum tanesi gibi
ve biz hâlâ o kumun üstünde duruyoruz,
düşlerimizin küllerini toplarken
ve yitirdiğimiz nice sevinçlerin ağırlığında.
Gözlerimiz, geçmişin gölgelerine alışkın
ve yüreklerimiz, kaybolmuş bir şiirin içinde titriyor
her adım, bir dua gibi
her nefes, bir bekleyiş gibi
ve gecenin içine düşen yıldızların sessiz çağrısı…
bizden bir yanıt bekliyor hâlâ.
Sevdayı öğrendik
ve yitirmeyi öğrendik
gülüşlerin ardında saklı acıyı,
dokunamadığımız ellerin sıcaklığını
ve gecenin sessizliğinde çarpan kalbimizin hatasını.
Dünya, hem bize sundu
hem de bizden aldı
ve biz hâlâ o denge noktasındayız
bir yanımız umutla dolu
bir yanımız boşlukla
ve içimizde bir ezgi
susturulmuş kelimelerin…
sessizliğin derinliğinde yankılanan bir çağrı.
Kafamızın ses götüremediği yaşlar…
burada, şimdi, biz
birbirimize bağlı
sessiz bir anlaşmayla
geçmişin yükünü taşımakla
geleceğin bilinmezliğini sevmekle
ve hâlâ, hâlâ direnmeyi öğrenmekle.
Ve bazen, gecenin derinliğinde
bir yıldız düşerken gözlerimizden
anlarız ki
kaybettiklerimiz değil
ayakta durabilmemiz
ve hâlâ sevebilmemiz
hayatın en büyük mucizesiymiş.
Ama işte şimdi,
bireysel sessizliğin ötesinde
toprağın, tarihin, milletin sessiz çığlığı yükseliyor
kaybolan şehirlerin, unutulan kahramanların,
ve gözleri umutla bakan çocukların sesiyle…
ve biz,
bu çağrıya kulak vermezsek
kendimizi de, zamanı da yitiririz.
Bir diriliş var şimdi
ve ruhumuzun derinliklerinde titriyor
bir ışık gibi, bir nehir gibi
ve gözlerimizde bir fırtına,
ellerimizde dirilişin tohumları
ve biz hâlâ suskunluktan doğabilecek bir güç olduğumuzu hatırlıyoruz.
Kimi zaman bir dua gibi,
kimi zaman bir çığlık gibi
düşer üzerimize sessizlik
ama biz artık biliyoruz:
kaybettiklerimiz, yitirdiğimiz anılar
birer tohum gibi toprağın içinde bekliyor
ve bir gün yeniden filizlenecek
ve biz, toprak kadar eski,
ama yıldız kadar umutlu
yine ayağa kalkacağız.
Kafamızın ses götüremediği yaşlar
ne çabuk geldi…
ama iyi ki gelmiş
çünkü biz hâlâ buradayız
ve hâlâ birbirimize bakabiliyoruz
ve hâlâ sevebiliyoruz
ve hâlâ hayata, millete, insanlığa dokunabiliyoruz.
Ve işte bu,
sessizliğin içindeki en derin çağrı
ve ruhun gölgesindeki en uzun bekleyiş
bir gün, belki
bizi tekrar çocukluğumuzun kıyısına,
milletimizin tarihinin derin nehirlerine götürecek
ve biz
o eski nehirde yeniden yıkanacağız
ve yeniden dirileceğiz
zamanın sessizliğinde
ve sonsuzun gözlerinde,
bir dirilişin, bir umudun ışığında.
Kadir TURGUT
5.0
100% (1)