0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
75
Okunma

Bir anı gibi açar, beklenmedik zamanda
O eski pencerenin pervazında,
Gül ıtırı.
Ne rüzgâr bilir nereden geldiğini,
Ne de gökyüzü neden bu kadar mavi.
Sadece dururuz, o anın içinde,
Bir nefeslik sükûn, bir kalp çarpıntısı.
Toprak, suskunluğunu fısıldarken geceye,
Sessizliğin bile bir rengi olur.
Sen geçerken, bir tül gibi,
Zaman erir avuçlarımda.
Uçsuz bucaksız bir bahçe hayali,
Her köşede başka bir anıt...
Ve her anıt, sana çıkan bir yol.
Bütün yolların bittiği yer,
Yine o ilk bakışın başladığı yerdir.
Unutulmuş bir melodi, bir köşede kalmış
Eski bir şarkının nakaratı gibi.
Duygular, usulca kabuğundan sıyrılır,
Güneşten bir çizgi iner toprağa,
Ve ben, o çizginin üzerinde,
Sana doğru yürüyorum,
Gül ıtırının izinde.
Çünkü bilirim; kaybolsam da en derin kuyuda,
Senin kokun, pusulam olur.
Kayıp şehirlerin haritalarında,
İşaretlenmiş tek bir nokta:
Aşk.
Ve bu, ne bir söz ne de bir vaat;
Sadece, her şeyin başladığı ve bittiği yerdeki
O sonsuz, o dingin Gül ıtırı.
Hüseyin TURHAL