0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
96
Okunma
Bir gün sordun bana,
“Bir isteğin var mı?” dedin,
sanki dünya o anda sessizliğe büründü,
rüzgâr bile nefesini tuttu,
ben sadece fısıldadım:
“Canın sağlığı…”
Ne büyük kelimeymiş meğer o,
ne ağır bir dua,
ne derin bir yara gizlermiş içinde.
Bilmeden söyledim,
bilmeden kendimi yaktım,
senin iyiliğini dilerken,
benim içimdeki ışık söndü usulca.
Bir zamanlar,
senin gülüşünle açardı içimdeki bahar,
şimdi her sabah senin yokluğunla üşüyor toprağım.
Kelimeler bile üşüyor ağzımda,
her “iyi ol” dediğimde biraz daha eriyorum.
Ben senin canına sağlık diledim,
ama o dilek,
benim canıma hastalık gibi çöktü.
Gözlerimden süzülen her damla,
sanki senin nefesinle tartışıyor.
Ben seni yaşatmaya çalıştıkça,
kendimden biraz daha eksiliyorum.
Bir zaman gelir,
insan kendi duasına yenik düşer.
Ben, senin iyiliğinde kendimi kaybettim.
Sen iyi ol diye sustum,
sen gül diye ağladım,
senin yoluna taş değmesin diye,
kendi kalbimi serdim altına.
Şimdi anlıyorum;
“Canın sağlığı” demek,
bazen “Benim canımın yokluğu” demekmiş.
Senin nefesin sürsün diye,
ben kendi nefesimden vazgeçmişim.
Geceleri yıldızlara bakıyorum,
her biri gözlerime senin adını yazıyor.
Ben hâlâ aynı duayı fısıldıyorum,
ama artık biliyorum neye mal olduğunu:
“Canın sağ olsun…”
diyorum,
ve o anda bir yanım daha sönüyor.
Sevgi buysa,
ben onu yanarak öğrendim.
Bir insanın iyi olmasını dilemek,
kendini sessizce yok etmeyi göze almakmış.
Ve ben razıyım buna —
yeter ki senin canın sağ kalsın,
benimki yavaş yavaş solsa da.
Kadir TURGUT
5.0
100% (3)