3
Yorum
21
Beğeni
0,0
Puan
293
Okunma
dalıp dalıp uzaklara
neydi aşk diye sordu adam
sustu ve cevap veremedi adam bir türlü kendine
adamın yalnızlığı biliyordu oysa cevabı
hem de çok iyi biliyordu yalnızlık
aşkın ne lanet ne hain
ne çekilmeyesice bir şey olduğunu
dönüp dolaşıp
benliğini yitirmiş
çırılçıplak bir ruh kalıyordu çünkü hep geri
söylemedi inadına
söylemedi sustu
adam aşık oldu olalı
kendisini
ve adam kendisini unuttu unutalı yani
içten içe küsmüştü çünkü adama yalnızlık
...
gökten denize bakıp bakıp
yakamoz olmayı hayal eden yıldız
denizden göğe bakıp bakıp
yıldız olmayı hayal eden yakamoz gibi
onulmaz hayallere sevk ederdi aşk adamı
biliyordu görüyordu çünkü yalnızlık
aşkın
yakamoz misali göz alıcı ama
yakamoz ömrü kadar kısa ömürlü
yıldızlar kadar ulaşılmaz olduğunu
(Martıların bile pas geçtiği bir kayalıkta asırlardır yaşayıp giden deniz fenerinin, kuşaktan kuşağa var olan bekçisinin, sessizliğin sağır eden şimşekleri eşliğinde denizkızını arzulaması gibi bir şeydi yalnızlığın gözünde aşk… Ki bu yüzden her gece denize tutardı ışığını, belki görürüm diye denizkızını bekçi… Tıpkı babası gibi… Dedesi gibi… Bilirdi bunu yalnızlık çünkü çok defa beklemişti varlığının bedenini…)
biliyordu yalnızlık
çok şahit olmuştu
ne kadar ulaşılmazsa sevgili
o kadar büyük oluyordu aşk
ta Leyla ile Kays’tan
ta Kerem ile Aslı’dan bu yana
böyle gelmiş böyle gitmişti bu
sırça bir lunapark gibiydi aşk onun indinde aşk
coşkuyla heyecanla
mutlu ediyordu önce insanları
olduğu yerde dönüp duruyordu zaman
lakin
illaki duruyordu bir zaman sonra zaman
sonra herkes evine gidiyordu yorgun argın
suratta benzi soluk ve mahur kahır
kalpte kurşun olmaya meyilli fecir ayazı
elde avuçta cüzzamlı bir hiçlik
yalnızlığın omuzunda mahcup bir baş
gözde frengili ıslaklıkla
kalınıyordu yani
öylece ortada
…
aşk ki
adamın içindeki muharebe meydanıdır
Malazgirt’e kafa tutacak kanlı savaşlar barındırır
Dandanakan’da bile akmamıştır belki de bu kadar kan
salyalı kişnemeleri
kanlı ve kırık toynaklarıyla
toprağı ezip geçen atların altında kalmış gibi ezilir adamın bağrı
bağrı bağrı da gıkı çıkmaz hiç
ağlar içine içine hep
dışından bakınca ihtişamlı
davetkâr ve cüretkâr
içine girince
insanı darma duman dağıtıp
önünde sonunda bütün kalelerini işgal eden
truva atıdır çünkü aşk
diye
anlattı aşkı yalnızlık
kendi yalnızlığına
...
yalnızlığının
yalnızlığıyla sohbetinden haberi bile yoktu adamın
aşk nedir diye soruyordu hâlâ
aşktan arta kalan hiçliğine
hançeresinde
içinden taşan
heba edilmiş günlerin pişmanlıkları
elinde
sırtından çıkarttığı kanlı hançer