0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
107
Okunma
Dilin tutulur, konuşamazsın;
Gözlerin dolar, ağlayamazsın.
Soğuk duvarlar yürür üzerine,
Hiçbir yere kaçamazsın.
Nefesin daralır, hayattan vazgeçersin;
Hatta kendinden yakıp yıkmak istersin,
Her tarafı kırmak istersin.
Öylesine acı verir ki — yaşarken öldürür insanı ayrılık.
Yürüdüğün yollardan bıkarsın,
Baktığın her taraf siyah-beyaz.
Bütün sesleri çığlık gibi duyarsın,
Beynin oynar sanki.
Göz yaşların dökülür sonra yanaklarına;
Bitap bir halde, bir yorgunluk çöker vücuduna,
Boş boş bakarsın etrafına.
Öylesine acı verir ki — yaşarken öldürür insanı ayrılık.
Hüzünlü şarkılarda ararsın onu,
Kendine acı çektirirsin;
Saçın sakalın uzar, kesmeye erinirsin,
Bıkmışsındır hayattan.
Karanlık gecelerde çıkıp yürürsün,
Bıkmadan, üşenmeden;
Çiçekleri suçlarsın, güneşi suçlarsın, yıldızları suçlarsın.
Öylesine acı verir ki — yaşarken öldürür insanı ayrılık.
Yemek yemezsin, su içmezsin;
Susuz toprak gibi kurursun.
Arkadaşlarına kızarsın, kendini yalnızlıklara kapatırsın.
Öyle bir nefret dolmuştur ki yüreğine,
Bazen dayanamaz, isyan edersin.
Aynalara bakmaya utanırsın, kendinden kaçarsın;
Köşe bucak saklanırsın.
Öylesine acı verir ki — yaşarken öldürür insanı ayrılık.
İçin kan ağlar, sığamazsın dünyaya;
Dar gelir sokaklar; kabusların çepe çevre sarmıştır.
Düşlerini, hayallerini anlatamazsın;
Yaşadıklarını “deli” derler diye korkarsın.
Onunla uyur, onunla uyanırsın — unutamazsın onu.
Öylesine acı verir ki — yaşarken öldürür insanı ayrılık.
Güneşe maruz kalmış yüce, karlı bir dağ gibi erirsin;
Yumruklarsın duvarları, ellerinden kanlar saçılır;
Hissetmezsin ellerinin acısını, yüreğindeki acı kadar.
“Ben artık yaşamayamam” dersin; ama yine de yaşarsın işte.
Öylesine acı verir ki — yaşarken öldürür insanı ayrılık.