12
Yorum
36
Beğeni
5,0
Puan
548
Okunma
Sabahın ağzına yontulmuş güneşler var,
ikindinin sağanaklı yumruğu çalıyor rüzgâra.
İçimde viran bir kuyu,
her seher çeşmim oraya düşerek uyanır.
Kolkola bağırışların
mavzerli ışıltısında açılan kapılar,
iyi uyanmaların mavi sedasına çarpan kuşlar,
bir çocuğun zülüflerinde
dal dal yokluyor cihanı.
Hulyalar dolaşıyor kafamda, ihtilâl renksiz bir rüyaya bürünmüş.
Ah… başakların rüzgârla eğilen boynu,
acemi bir uykusuzluğun kabaran yavrusu.
Gözlerime çöken mor halkalarda
sevinçler duman gibi genişliyor.
Yüzüme çarpan kanat sesinde
aşka bu kadar yakın olmak
nasıl da ürkek kılıyor insanı…
Bir perdeyi çekiyorum üzerime,
göğsümde kanar dehrin sessizliğe sürgünü.
Büyük bahçelerin iniltili saksılarını anlatıyorum,
uyandırılmış sardunyaları.
Ağzından öptüğüm gecenin gül vaktinde
ince bir sağanağa karışarak
sessizce ağlıyorum.
Yalnızlığın dili açıldığında,
bir beyazda uzandım gölgeliğe.
Mora inandım, maviye...
Suların hafif sükûtu
dağıtırken zamanı,
usul usul
....
5.0
100% (19)