0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
106
Okunma
Dudaklarına bakınca anlamını yitirdi kirazlar.
Parlak, kırmızı ve nazlı.. nefesim kesiliyor.
Damarlarımın içinde dolanıyor kara ayazlar.
Buz, soğuk ve donma.. kanım çekiliyor.
İnsanlardan milyonlarca yaratılıyormuş.
Aklım biraz daha yansıtabilir seni, yaşadıkça.
Yaşayanlar hep zihinde yansıtılıyormuş.
Ölümsüz olursun belki de, zihnime varınca.
Nasıl desem, biraz yokuş çıkmaya benziyorsun.
Kan ter içinde, nefes nefese sevdim ben seni.
Kalbinde birçok yokuş var, hep beni kovuyorsun.
Yokuşlarda yuvarlanarak yaşadım ben seni.
Denizin ortasına bir mahpus yapılmış sanki,
Nereye dönsem aynı, hep çıkmaz sokak.
Müebbet yedim ben orda, öyle korkunç ki,
Göz kapakları oluveriyor insana son durak.
Karlı havanın mehtabında insana yağan kar gibisin.
Vecize vermek istemem, mizacım değil.
Affet ama, benim için nefes değil, sen yaşamak gibisin.
Ağdalı sözler hep senin için, şairliğin değil.
Bir şato düşün, temelinde kırık tahta ve çiviler.
Köpek bağlasan durmaz, sana mı layık burası?
Burası benim değil, sana yaptı burayı diriler.
Bu kadar kıskanırken seni, bana mı layık burası?
Ben gözlerinin aptalıyım, sanki kömürden birer elmaslar.
Böyle ışıltılı bir yere denirdi ’göz nuru’ zaten.
Bu kadar çok parlama, kıskanacak bu parıltıyı elmaslar.
Elması kıskandırana denirdi ’Tanrıça’ zaten.
Bana bir kalem ve kâğıt ver, seni baştan yaratayım.
Siyah ve beyazın kontrastını ruhunda göreceğim.
Ellerinden birazcık ekle ruhuma, bin yıl senin olayım.
Ellerini biraz daha bulamazsam, dudaklarında öleceğim.
5.0
100% (1)