0
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
121
Okunma
Bir efendi vardı bizim köyde,
Harabede kalırdı zamanın birinde,
Bildiğin deli, bir tahtası eksik.
Bir ölmedi gitti valla bizim ihtiyar dede.
Nefes alıyor her Allah’ın günü, buna yaşamak denmez.
Cezaevindekilerden hallice bir aynası vardı, hiç el değdirmez.
Süslenip püslense de ölüme yaklaşan bu gariban,
Saçındaki beyaz beyaz telleri, yüzündeki izleri örtemez.
Bazen birkaç kelam ederdim onunla, konuşurduk.
Bazen de içki ısmarlamak için param olmazdı, bozuşurduk.
Ahiretteki yeri belli değil çatlak dayımın.
Belli olsaydı bilirdim, her pazar sıkıntılarda boğuşurduk.
Gel zaman git zaman, dayımın saçında siyah tel kalmadı.
Yüzü gözü de tam tersi, mosmor oldu ama karanlık olmadı.
Belki içinde bir nebze iyilik kalmıştır dayımın.
Bir gün kalbi çalışmaktan usandı ansızın, soru sorulmadı.
Sadece biat ettik, sadece kulu kölesi olduk birinin.
Dayımız elden gidiyor, kalmış içinde yara berenin.
Bir gün korkaklar delikanlı olur, harabeler sirke döner.
İşte o vakit tırnaklarını sökeceğim ben, acıları verenin.
Neyse dayım kurtuldu, bir derin nefes soğudu.
İçime bir ferahlık çöktü, akciğerlerim dondu.
Her şey Yaradan’dan, sakat kaldı can dayımız.
Yaşadığı onca şeyin üstüne biraz daha deli oldu.
Ahali kalmaya başladı yanında, gencecik delikanlılar.
Hepsi birer pırlanta, bir altın parçası yirmi dört ayar.
Dayılarına sahip çıktı aslanlarım benim.
Tabiatta bir aslan öldü mü, mezarını kazarmış aslanlar.
Öyle de oldu nitekim, dayımın emaneti teslim alındı.
Mahalle burada resmen, namaz hep beraber kılındı.
Cebinde etrafına not sarılmış olan bir misvak bulmuşlar.
İlkokul yazısıyla yazmış: "Benim yerim akıllıların yanıydı."