1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
120
Okunma
Mutluluğu aramak…
Belki de bir daha asla gelmeyecek bir geminin yolcusunu beklemek gibi.
Geceleri aydınlanan caddelerin bir gün içimi de aydınlatmasını dilemek…
Umutsuz bir yolun yokluğunu özlemek gibi.
Seyirci kaldığım her anı, lanet olsun ki kusarak yaşadım.
Soğuyan kahvelerin, biten sigaraların, yanan izmaritlerin ateşinde yaktım kendimi.
“Neden?” diye sorguladığım kaçıncı gecenin, kaçıncı mevsimindeyim diye sorsalar…
Tek bildiğim, geçmek bilmeyen zamanın içinde kaybolmuş bir bedenin,
Saniyelerle çarpılması derim.
Ne zevk kaldı, ne mutlu olmaya dair bir işaret…
Melodilerin içinde kaybolmuş bir beni, sana giderken yakalamak gibi.
Tek sorun, karanlığı karanlıkta bırakamamak belki de.
Devrik cümlelerimin devrildiği bu anlarda…
Düşüncelerim başka, kalemim başka yazar oldu.
Sanrılarda sanmaya devam ettiğim bu saatlerde…
Sana, seni bulmaya inandım sandım.
Yana yana ölsem dediğim anlarda, sancılarım eşliğinde başladı sanmalarım.
Sanmazdım böyle olacağını…
Sanmazdım imreneceğimi… Ama sebepsizce sanmaya başlayalı epey olmuş.
Tüm yabancı melodiler bile “sen” derken…
Rüzgârı, denizi, gökyüzünü, mevsimleri nasıl yok sayabilirim ki?
İçimdeki cehennemin sebebi senken, nasıl hâlâ yanarak “sen” diyebilirim ki?
Ama diyorum işte…
Gözyaşlarım buhar olurken, ruhum diri diri yanarken,
Göğsüm atmaktan vazgeçmek isterken…
Kalbim “yeter” diye isyan ederken…
Meğer hâlâ “sen” diyebiliyormuşum.
İmrendiğim onca insanın hayatı karşımdayken,
Gözlerime soka soka mutlu olurlarken…
Kanayan yaram nasıl diner ki?
Seni nasıl affedebilirim ki?
Ahlarım yeri göğü nasıl inletmesin ki?
Beni boşluğa attığın o an var ya…
İşte bu senin eserin.
Sen de yaşa…
Öyle bir yaşa ki, alamadığım her nefeste diri diri yanarken,
Yalandan gülmelere nasıl sarılıyorsam,
Sen de öyle sarıl.
Yaşa ki, içimde sürekli körüklenen cehennem ateşi sende de olsun.
Ne yaşattıysan, fazlasıyla sen de yaşa.
Ettiğim ahlar, kalbinde taş olsun…
Ve o taş sende dursun.
5.0
100% (4)