0
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
91
Okunma
Eylül de bitti…
Ekim’in kapıları usulca aralandı.
Bir devrin yapraklarının dökülüşüne bir kez daha tanıklık ediyorum.
Oysa Ekim, bir zamanlar yeni başlangıçların kapısıydı bana;
beş yıl önce gün saydığım ay, şimdi sebepsiz acılarla karşılıyor beni.
Her döngüm, nedense Ekim’in eşiğinde başlıyor.
İzleri başka, hisleri başka, kokusu bambaşka.
Dördü… on dördü… yirmi ikisi…
Yıllar geçse de, hayatın yollarında izlerini tek tek vurur yüreğime.
Açtığın o derin boşluğu
baharın gelişi bile eski coşkusuyla dolduramaz oldu.
Hüzün dolu yaprakların sokaklarda savruluşu gibi
ruhum da her rüzgâr fısıltısında
bedenimden savruluyor istemsizce, günden güne.
Yağmur başka bir ıstırabın kokusunu taşıyor,
güneş başka bir hüznün rengini.
Güzlerin sonu… bambaşka.
Bu mevsim tam bir hüzün güzüdür artık.
Baharımı bile cehenneminde yakmışsın.
Çok merak ediyorum, içimdeki bana nasıl kıydın?
Ağaçlar bile yapraklarından kolayca kopamazken,
yapraklar bile dibine düşerken,
sen nasıl beni böylesine savurabildin?
Işığını yitirmiş bir Mecnun misali,
kendimi kaybettim, nefesimi tükettim, ömrümü erittim.
Mevsimlere bahar gelir de
benim hüzün dolu güzlerime
hangi mevsim umut getirecek?
5.0
100% (4)