0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
97
Okunma

Gökyüzü soluyamazken,
içimizde dağılmış bir evin
görünmeyen bir ırmağın
kaburgaları arasında kurduğu akciğerin
külenmiş sırlarını filtreleyen
bir göçün hikâyesidir.
Haritanın yırtık kenarlarında
kök salmaya çalışan rüzgâr,
başka bir halkın unutulmuş mültecileri gibi
bize ait olmayan mevsimleri
toprağın hafızasında taşır.
Denizin dibinde,
çırpınmayı unutmuş balıklar gibi
suskunluğa gömülür bedenlerimiz.
Taşların hafızasında
adımlarımızın soğuk izleri kalır.
Her iz,
bizi yarım bırakmış bir yolculuğun
kırılmış kemikleridir.
Ufka bakan gözlerimizde
tuzla yarılmış ufak denizler,
söylenmemiş cümlelerin
kuruyan damlalarında bekler.
Kendi sesimizi tanıyamayacak kadar
yabancılaştırır bizi kendimize.
Kemiklerin her çatırdayışında,
bir evin çöküşünü anlatan
yarım kalmış bu göç;
ne bir başlangıçtır, ne de bir bitiş…
Sadece soluk almayı öğretmeye çalışan
bir gölgenin,
daha karanlık bir gölgeye sığınma çabasıdır
5.0
100% (2)