2
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
194
Okunma
Ben yandım;
siz yalnızca dumanı gördünüz.
İçimde kül olan şehrin
kıyısında durup seyrettiniz.
Yangın, yüreğimin tam ortasında doğdu;
her şeyim kavruldu.
Varoluşumun sebebi
külleriyle savruldu.
O ateş hiç sönmedi.
Sinemde bin kışa mahkûm oldum;
soğuk kaldırımlarda,
yetim bir yavru gibi üşüdüm.
Her nefesimde baharın adını fısıldadım,
sol yanımı umutla avutmaya çalıştım.
Yüreğim çağlar eskitti;
her nabız bir ömürdü.
Her susuş, bir mezar taşı gibi
düştü kalbime.
Sustum;
çünkü kelimeler öksüzdü,
ben ise onlara
anne olamadım.
Sustum;
zincire vurdum düşüncelerimi.
Konuşsam, gözyaşıyla yıkanırdı
naif yüreklerin çehresi.
Ve sustukça kayboldum
karanlığın kuytularında;
insanlığın unuttuğu bir harf gibi
silindim sözlüklerden.
Sürgün edildim kendimden;
canı pahasına sevdiği toprağı
elinden alınmış bir vatan evladı gibi
alnımda hasretin soğuk mührüyle
uğurlandım uzaklara,
buruk bir tebessümle.
Geçmişimi paslı bir bavula doldurdum;
her anı, bir mıh gibi saplanırken zihnime
yürüdüm boynu bükük.
Yollar, öksüz dualar kadar sessizdi.
Adımlarımda yankı yoktu;
yürüdüm, dünya sağırdı.
Ardımda yalnızca
bir tutam suskunluk,
haddinden fazla acı
ve kan kaldı.
Tabanlarım yırtıldı;
ama avuçlarımda hâlâ
gül düşleri vardı.
Çünkü en çok inancım kanarken
güzellik aramak zorundaydım.
Ve şimdi,
kanayan bir kalem gibi sayfalara düştüm;
izlerim acıyla yazıldı.
Ama uzak değilim kelimelerden
suskunluğu haykırıp
kulakları inletmekten.
Ben,
bir köşeye sığınıp
yüreğimle ödedim;
yaşanmışlıkla süsledim
her dizeyi.
Ama nafile...
hiçbir yere sığdıramadı dünya beni.
5.0
100% (3)