8
Yorum
37
Beğeni
5,0
Puan
615
Okunma
Zamanı eğip büken sır akşamlarında
dilsizliğiydi annemin
bir teennî,
Titreyen kandillerin arkasına çekilmiş ince perdeler,
saatlerin rikkatine çökmüş kıyıda
saklı kalan bir halet-i ruhiyye.
Gecenin damarlarından süzülen
yakıcı bir bıçak gibi sarsıldı hatıralar,
dokunulmazlık zırhında
içimizde susturduklarını yırtarak.
Rüyaların kırık mihraplarında
buruşan suret,
dilin kıvrımlarında donup kalan,
ateşle mühürlenmiş bir buz silsilesi gibi.
Hangi harf gelip durdu gözümde?
Lal gibi kapadı ağzımı
devrilmiş necranıma bir mühür bastı sanki.
Ey yitik zaman,
ey aynada silinmiş cevher,
yalnızlığın ağırlığı
kurumuş bir ırmağın tersine akan
sesi gibi köpüren.
Düşlerimin haritasında
sessiz bir nida ile kanayan yapraklar;
arsız karanlığın mat gölgesi,
siyaha sarılmış kadife bir lisan.
Ansızın…
selsebil mevsimlere dökülür dileğim,
gül ışığıyla yıkanır odalarda ertelediğim sevinç.
Umut çözülür zifirin koynunda
sisle dokunmuş günlerin
kanatlı bir münadisi,
sonsuzluğa yükselen tek bir ah.
Kökleri gökte,
yaprakları yerin altında
çürüyen bir ağaç gibi
ruhun çelişkisiyle ürperen.
Akşam…
annemle aramda gölge,
sessizce işlenen ince bir nakış.
Usulca solsun ışık,
fısıldasın yapraklar gecenin derinliğinde.
İçimize gömdüğümüz sesle kapandı akşam.
5.0
100% (17)