2
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
209
Okunma

ARTIK YAŞLANIYORUM (SON)
Artık yaşlanıyorum...
Rüzgârda sarsılan bir ağaç ev gibi
bütün eklemlerim gıcırdıyor.
En çok da
oturup dinlendiğimde
ya da sessizliğe büründüğümde anlıyorum
omuzlarımda biriken yılların ağırlığını.
Zamansız gelen yaşlılık
gözlerimdeki feri bile çalıp götürmüş.
Geceler,
sabahın gelmesini değil,
sabırla Azrail’in gelmesini bekliyor.
Yürüyüşümde
bir çocuğun telaşlı adımları var;
hatıralara basmaktan korkuyorum.
Bastona tutunma yerine
geçmişime tutunuyorum.
En kötüsü de
sofraya oturduğumda
anlattığım fıkralara
eskiden olduğu gibi gülen
tek bir insan bile görmeyince
dilim tutuluyor.
Oysa
dilimde biriken kırık dökük hikâyelerin
her birini
unutmamak için yazmıştım.
Hey gidi Efkan...
Bir zamanlar gürül gürül,
coşkun akan bir nehir gibiydin.
Şimdi
kendi kıyına çekilmiş bir göl bile değilsin.
Hani diyorum ki:
Sen kocaman bir umman olsan,
ve susuzluktan kavrulsa dünya,
tenezzül edip de
kimse bir damlanı içmez.
Öyle ki,
kimi zaman
kendime bile yabancı olduğumu fark ediyorum.
Ne zaman aynaya baksam
ayna karşımda saygıyla eğiliyor.
Kim bilir, belki de
kendimi hâlâ genç sanayım diye.
Sonra
iki damla gözyaşı döküyor,
kendimle konuşuyorum:
“Unutma dostum,
bir aile kurmak
o aileye sadece soyadını vermek değildir.
Aile kurmak,
bir soya ruh vermektir.”
Deyip
aynada gördüğüm siluetime tükürüyor,
ve ardından sessizliğe bürünüyorum.
Sonra oturup
koca bir ömrün filmini seyrediyorum.
Meğer
şan, şöhret, para, pul, servet
hepsi
göz kamaştıran bir yıldız tozuymuş.
Film, finalde
geçmişin acı tortusunu,
geleceğin sadece karanlığını
avuçlarıma bırakarak
“SON” yazıyor.
Efkan ÖTGÜN
5.0
100% (1)