5
Yorum
44
Beğeni
0,0
Puan
419
Okunma
Şiir anlamsız...
Tıpkı benim gibi.
Bir harf kadar küçük
Bir kelâm kadar duygu
Bir cümle kadar ömür
Ben, uçsuz bucaksız bir şiirim.
Gözlerim bulutlu
Yağmur yağdı yağacak.
Ömrümün sayfalarına..
Zaten nemliydi her satır
Ve bulanık
Küf tutmuş kenarları
Çürümeye yüz tutmuş hayat
“Şiir bitti.”
Demek gerek belki de.
Gelgör ki
Çiçekler bahar açıyor..
göz çukuru kadar karanlık
bir an’da
düştüm kendime
başımda durmuş
susmayı bilen
bir gölge vardı
adımı söylemeden
gitti.
tenimde
tül gibi esen zaman
bir yerinden yırtıldı
aynaya eğildim
içimden sarkan
bir sözcük gördüm
kırık, kıvrık, suskun
bir ayn.
çocukluğum
toprak altı bir çağrıydı
duymadım
ben
kendi avucuma sığmayan
bir kırılgandım
ellerimden düşen bendim
hangi dua
hangi uykunun eşiğinde
gecikti bana
bir kere bile
içimi okşamadı
sükûn
söz
boğazımda
bir çiçek gibi açmadan
kurudu
yazılmadım hiçbir levhâya
adım unutulmak için seçilmiş
bir sessizlikti
bir bakışın
uçurumunda kaldım
gözüm açık
gönlüm derin
ömrüm
bir hiçlikte asılı
kimsenin bilmediği
bir harfle başlıyordu içim
ne dillerde yeri vardı
ne kitaplarda
yalnızca
bir yetimin uyurken çıkardığı
ince bir iç çekişin
boşluğuna yazılmıştı
dudaklarımı kapattım
bir daha konuşmamak üzere
çünkü her kelime
beni eksiltiyordu
bir ismi çağırdıkça
ben olmaktan
azalıyordum
biri vardı.
şimdi
alnımda susturulmuş bir yıldız
geceye düşmeden
bekliyor
göğe
bir tek dua bile gönderemem artık
çünkü ellerim
dönmenin utancını taşıyor
sessizliğe gömülmüş bir ismi
yazmaya kalksam
kalem kırılır
kâğıt yanar
ben yine
hiçbir harfi tamamlayamadan
susarım.
bir gece değil bu
kırk gecenin
kırkında da susmuşum
gölgesi büyüyen bir sancı gibi
uzamış içimde bekleyiş.
kapı çalmıyor
adım anılmıyor
bir dua sesinden
geriye sadece
duyulmayanlar kalıyor.
bir yerde
beni unutan biri var
gözüme düşmeden önce
gözyaşımı terk etmiş
kendi içime gömülmek istedim
çünkü orada
beni seven bir sessizlik vardı
ışıksız ama güvenli.
ne zaman ki
yüzümü bir yıldıza döndüm
karanlık, adımı söyledi
orada anladım:
yol beklemekten ibaretti
ve hiçbir yol
beni sana çıkarmıyordu.
burada kelimeler bitiyor
dil, bir taş gibi boğazda duruyor
susmak artık bir tercih değil
bir hüküm.
bir dua gibi yükselmedi sesim
çünkü
dilsizliğe mahkûm edilmiş bir ismi
taşımakla meşguldüm.
gözlerimi kapattım
içimdeki yokuşlar
birer uçurumdu
adım atmadan düştüm.
bir kadın sesi kadar yumuşak
ama bir mezar kadar derin
bir sükût
omzuma kondu
sırtımdaki bütün kelimeleri
indirtti bana.
artık anlatmıyorum
çünkü anlaşılamamak değil bu
anlatacak bir şeyin
kalmaması.
susma noktası burası
buradan sonrası
yalnızlıkla konuşulur.
Liya