0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
45
Okunma
Kubbe değil, göğe gerilmiş sır perdedir,
Meftun çağların dile gelmeyen tereddüdü.
Ne taşsın sadece, ne zamanın gölgesi
Sen, kadim suskunluğun kendini mühürlediği düğümsün.
Her sütunun alnında bir peygamber harfi,
Her mihrabın içinde çağlayan kıyametin iç sesi.
Zaman orada donmaz; orada zaman secde eder,
Ve her yankı, kendine hicret eden bir hakikattir.
Ayasofya...
Ne kilise, ne cami, ne saray;
Sen mahşer öncesi aynadaki ilk bakıştır.
Bakış ki suskunluğun lisanıdır:
Sözün kıyıya vurduğu zamansız bir kıta.
Kubben, göğe değil; arşa çivilidir.
Tavanında sırra dönüşmüş semavî çizgiler,
Kandillerin özüne çekilmiş kevser,
Ve minberinde ayet ayet kımıldayan gölgeler.
Fatih’in secdesinde terleyen taşsın,
Ruhunu taşıyan harflerin iniltisiyle yanarsın.
Sana dokunan, tarihe değil,
İçine gömülmüş bir kıyamete dokunur.
Kapıların yok; çünkü sen bir eşiği temsil edersin.
Bir adımın bin yıllık vakte denk geldiği eşiği.
Adımlar susar sende,
Çünkü kelimeler anlamını yitirir içindeki sonsuzlukta.
Renklerin bile ses çıkarır burada,
Mozaikler dile gelir, kandiller vecd içinde döner.
Sen mabetlerin değil,
Medeniyetlerin içine gömülmüş kalpsin.
Ayasofya...
Yalnız taş değil, zamanın kalbinde açılmış çiçeksin.
Sen ezanla çan arasında değil;
Kalbin tam ortasındaki duanın adısın.
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ / LARDES SYMPRA
(15 Temmuz 2025)
5.0
100% (1)