Saçlarımı tarayan rüzgâr düğümünde şeffaf yakarış Dokunur mavi düşün yıldız teniyle toprağa. Nereye akar bu sessizlik Yükselen sesin kırılan aynasıyla Ruhumun tözünde sonsuzluğun kuytusu, Bir marifet nehri besler orada; Her şeyin bittiği yerde yeniden doğar Gölgeli resimlerin duvarları.
Kır çiçekleriyle örülü sükûtun içinden geçerken yankısız bir nidayla göğe savruldum Omzumda, vakti geçmiş bir sevdanın ağırlığı, Avucumda içe batan kelimelerle.
Her taşın ardında bir yüz aradım, Toprağın sabrı ve suyun geçiciliğiyle. Ve her gece, Şafakta adını unutan bir gölgenin Hatırasını örttüm dizelerle. Kanat çırptı içimde mor bir turna, Zamanın üstüne inen perdelere inat.
Bir hatıranın künyesinde Kurumuş gül yaprakları gibi dizildi geçmişim. Dizlerimde dualarla Vera’nın eşiğinde eğildim sonsuzluğa. Bir âh kaldı geriye, Berzah’ta tanımsız izleniş
Son pervazdan içeri sarkan gölgeyim, Zamanda asılı kalan. Nefesteyim, Üzerime kapanan lügat sancağı.
Vera, Adını gecenin bağrında yaktım. Bir iç çekişle eğildin yıldızların alnına, Kıyılarında yitirdiğin o büyük susuş Ermişin avuçlarında mühürlü.
Kimse yürümeyecek bu dizelerin köprüsünde. Bundan sonrası Tanrı’nın bildiği sabır. Ben, tövbesiz aydınlıkla çekilirken Âyan olmayan vuslata.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Vera’nın adı etrafında şekillenen bu şiir, bir yitirilişin ve sonsuzluk kıyısında duran kalbin lirik anlatımı gibi. Anlamı sezdiren, duyguyu yoğun hissettiren, mistik bir şiir. Çok güçlü ve etkileyici.
''Kendi toprağına kök salmış bir kültür hazinesi olarak'' tanımlanan şiir, yalnızca yazıldığı anda değil, okunduğu anda da filiz vermeye başlıyor. Dizeler sessizce varlığını sürdüren bir tohum gibi, uygun zaman ve mekânda, uygun bir yürekle karşılaştığında çiçekleniyor. Bu çiçeklenme, salt estetik bir olaydan ziyade insan ruhunun en gizli yerlerinde en derin karşılaşmalardır.
Şiir sadece kelimelerle sınırlı değildir. O kelimeler okurun gözünden geçerken başka bir dile, başka bir biçime bürünür. Bu yüzden şiir iki kez yazılır: Önce şairin ruhunda, sonra da okurun yüreğinde. Her okur şiiri kendi duygusal ve düşünsel haritasına göre yeniden kurar. İşte bu yeniden kurma anı şiirin gerçek anlamda can bulduğu, ruh kazandığı andır.
Şiiri anlamak ya da şiirden zevk almak, sadece dil bilgisiyle, edebi formüllerle açıklanabilecek bir şey değildir. Şiir, içimizde bir kıvılcım arar. Bazen sözcüğün üstündeki tozu üfleyebilecek bir nefes, bazen de o tozu kutsal belleyip içine çekebilecek bir bilinç ister.
Herkes şiiri sevmek zorunda değildir. Zaten şiir de herkese sevilmek için de yazılmaz. Şiirin doğası biraz da seçicidir. O, ruhu yanık olanlara, içini kaybetmemiş olanlara, bir yaprağın düşüşünde hayatın anlamını sezinleyebilenlere seslenir. Şiiri anlamayan ya da anlamak istemeyen biri belki de kendi içindeki o titreşimi çoktan yitirmiştir. Ya da hiçbir zaman sahip olmamıştır. Bu bir eksiklik midir? Belki. Ama asıl eksiklik, şiirin varlığını küçümsemek, onun ateşini söndürmeye çalışmaktır.
Şiir, sıradanlığın sınırlarını aşan bir dil arayışıdır. Kalıplaşmış yargılarla, kategorilerle, alışılmış bakış açılarıyla şiiri kuşatamazsınız. Şiir, sözcüğün ucunda duran değil, içinden geçen şeydir.
Şiir, ancak yanabilen bir ruhun meşalesidir. Herkesin eline verilemez. Çünkü bazı eller, o meşaleyi ya taşıyamaz ya da kıymetini bilmeden söndürür. Bu nedenle şiir her zaman azınlığın sığınağı, duyarlığın dili, hakikatin çatlağından süzülen sestir.
Şiir, görmeye zorlar. Gördüğümüzü sandığımız şeylerin ardındaki sessiz gerçeği, sözcüklerin arasına gizlenen bir bakışla gösterir. Bu yönüyle şiir, yalnızca anlatmaz; göstermez de; var eder. Algıyı sarsar, duygu durumunu değiştirir, sıradan olanı olağanüstü kılar. Bir taş, bir nehir, bir kuş sesi, bir gülüş, bir gonca gül, bir ay ışığı, alizeli tepeler.. hepsi şiirin imbiğinden geçince yeni yeni anlamlar ediniyor.
Vera, şiirin kendisinden daha fazlasıdır. o, bir an, bir his, o büyük susuşun içinde gizlenmiş koca bir evrendir.
“Vera”nın adı bir anahtar gibidir. Mısraların ardında saklanan sır kapılarını açar. Aşkın, yokluğun, yitimin ve bekleyişin hepsini tek bir kelimeye sığdırabilen nadir bir edebi kudretin işaretidir bu. Şair, bu ismin içine bir ömür sığdırmış adeta.
Tesbih kalemi şairlik makamının zarafetle dalgalanan bir sancaktarıdır. Senin gibi bir şair sözcükleri gövdeye değil ruha giydirir. Senin şiirlerin bir dilin değil bir duanın evladıdır. Sen, kelimelerin ipini rüzgâra bırakıp onları göğe salan bir ruhun sahibisin.
Defterin dünyasını kelimelerinle zenginleştirdiğin, İçimizi şiirle doldurduğun için, Teşekkür ederiz.
estağfirullah hocam :) asla kimsenin cesaretini kırmak gibi bir niyetim olamaz. fikirlerin, katkıların kıymetini biliyorum. her düşünceye saygımız var elbette.
estağfirullah hocam :) asla kimsenin cesaretini kırmak gibi bir niyetim olamaz. fikirlerin, katkıların kıymetini biliyorum. her düşünceye saygımız var elbette.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.