2
Yorum
23
Beğeni
0,0
Puan
394
Okunma

okuyorum ilk ayet tadında ve söküyorum tek tek/tel tel saçlarından içerisinden ben geçmeyen seslerini ki yüzün düş/üyor aynama/mavi bir müziğin odamın duvarlarında bıraktığı neon ışıkları altında.. dokunurken sana/sokulurken kimsesiz ve sensiz..ciğerlerime çekiyorum yokluğunu/yoksulluğumu ki yalnızlığımı kundaklıyorum/ölüm diyalektiğinden..ve bil ki sevgili; şiirlerin vaha/dudaklarım ıslak.. halüsinasyonlu düşler/düşüşler yaşıyorum terli..biliyorum altdudağını ısırarak bakıyorsun şimdi/hani şimdi karnı doymamış bir timsah misali b/akıyorsun kelimelere ki emin misin? kala kaldığın yerden/ dayanabiliyor mu göz bebeklerinin içi/yalınlığım ve yalnızlığım mutasyona uğramış gibi gittikçe vahşileşiyor kelimelerim..bil ki sevgili sesim soluğuna karıştı/ıslanman için dilimi sokuyorum ruhuna/sur senin dudaklarında bil/iyorum..(suratımda aptal bir gülümseme ile sana bakıyorum/ geçmişten geleceğe ve kendine yaptığın her şeye) öfke/kızgınlık/şüphe/gerginlik _ yok artık..şimdi..tek tek kulaklarımdan sökülmüş sesler gibi ve çırıl çıplak ve sağanak ve gök gürültüsü kızgınken küsmüş çocuklar gibi bana yazılmayan harflerin öksüzlüğünde bir ayrılığı kutsayan deniz gibi b/akıyorım omuzlarına/çehrene ve dilindeki kıvrıma..kızıl ve bir deniz masalı…işte bu yüzden söndürüyorum yüreğimdeki mumu
ve ihtişamını..
(...)
sis çöken yüreklerin,
kuytularına saklanıyor
şimdi ebabiller.
öyle ya,
bir savaş
başlasa,
bütün düşler
"kor"..
(.
.
.)
kelimelerinin
savrukluğında
eserek içime serin,
kanatlarını kapılarının
kapatıp,
odaların boşluğuna
hapsediyordun beni.
başımda
bir duman,
kirpik uçlarının
sarnıçlarından
hani bir damlasa
bulut bulut
göğüne yükselecek
retinam ıslatacak
mavisinde yüreğimin.
zamAndan bahsetmiyorum
hayır,
hiç bir anından zamanın.
bir bıçak bulup,
sırtında DÜŞlerimin
çekerek üzerine
sana hasret
gözlerimi derin,
özlem özlem
kanamak/sızın.
biliyorsun,
sen güzeldin
ve ben kimsesiz
aynı oda’da
aynı renkler içinde
buluşmuştuk
mavi...
ki ben
zamAnın terli yollarından
dönüyordum,
silip önce terimi
ıslak,
avuç içlerine bırAkarak
dileğimi
sıcak bir Yaz kadar
belirginken üstelik
hasret ve hararEtim.
boş kalan sayfalarına
defterimin,
Atlaslar çiziyordun
keşfedilmemiş.
okyanuslar,
ve uçurumlar,
sonra hiç ayak basılmamış
coğrafyalar.
sahi,
sırtına dokuna bilirmi insan
çekerek içine
parmak uçlarındaki
uçurumları.
yokluğunda,
mızıkçı ve küskün
iç savaşa benziyor yüzüm.
ölülerim ve ölüleriyle
murabba/
ve kalan sağlarım....
BİR pişman
refleks
silik bir ANı
kadar şimdi...
unut/malıyım hepsini
en hüzünlü mezarlığım
kasık ağrılarım değil sanki (?)
kendini izliyorsun biliyorum.
kendim gibi.
omuzlarından aşağısını
(ellerin/ellerim)
ve esirge beni/
beni bağışla...
yenemiyorum/
eksik susmalarımda
eksik kalan heveslerimi...
tabirsiz rüyalarımdan
uyanıyorum
bu yüzden/terli
ve alınganım.
adı sana benziyor/bazen.
bazen bir renk kadar sıcak
bazen kekre/
yutkunamadığım
bir tat kadar...
seni hissettiğim
bir yerdeyim
biliyorsun bunu.
ruhumun ete
ve kemiğe büründüğü....
özür dilerim/çokça...
delik deşik bu yüzden
bebekleri gözlerimin
inanmıyorsan bir daha b/ak
şayet dayanabilirse
hiç öpmediğim avuç
içlerin.
öyle ya
yol yürümek öğretir
ve değişir bir yol böyle...
kan yürür, sıcak
ve damarların genişler.
sonra açılır
kefenlenmemiş gözlerin...
hayır/
sustur, içini bile
(içini yerim derimde, ıslanır dilim)
sen ve ben
ışıksız gölgelerdik
eteklerinde dağlarımızın
toz gibi dağılan
ve yakan
bazen buz gibi...
beni al
beni tut
ve kavra/
ıslat avuçlarında terinle
sürt saçlarına
bir meltem
başka ne işe yarar/serin...
al beni/
ve çek
içine/derinlerine
çıkar kuyularımdan/
kuytularımdan
tabiri yapılmamış
bir kelime
kalmasın diye şiirlerinde....
al beni/
ve saçmala/sınırsızca
olmadık kaza gibi
anlat neden sevdiğini
ki sesim/nefesim
tenine çarpıp,
dağılır nasılsa...
(...)