5
Yorum
40
Beğeni
0,0
Puan
284
Okunma
İyi tanırım ben seni ve yeteneklerini
Oralarda rastladım ağzına.
Kıyı kahvelerinin hela kokusuna benzer.
Oturup eni konu emek harcarsın da
Ancak yaşadığın kadarını yazabilirsin.
Dem vurur durursun adamlıktan,
Erkeklik senin neyine?
Sakız çiğne sen —
Yakışır, yüzündeki o bene.
Taksim de kaş üstünde oturan
Geçen turistleri kesen hergeleler gibisin
Sen de haklısın,
Senin de hakkını vermek lazım:
Elindeki malzeme bu,
Seni de es geçmemek lazım.
Bu malzeme ile yalnızca bu kadar azabilirsin.
Karnını kaşıyarak konuşan bir babanın
Ağzından düştün sen —
Ter kokusu,
Esnemesiyle kallavi küfürler yarıştı
Sindi üstüne sobanın kurumu gibi.
Annen?
Ocağa eğilmişken aldı seni içine,
Tırnaklarının içi mercimekti.
Ve seni her doğurduğunda biraz daha
Yaralandı ve unutuldu.
Yaşadın,
Yaşamak dediysek:
Bir sıçanla göz göze gelmenin şaşkınlığı,
Bir çuval patatesin üstünde unutulmanın
Rahatlığıydı işte.
Ağaçları hiç sevmedin sen,
Dayak yediğin sopaları uzattılar onlar.
Sille ensene indiğinde
Mevsim neydi hatırlamazdın.
İlk kez pazarda karşılaştın kendinle.
Öğretti sana kadim ustaların kendini:
"Gel abla, ikiz takkeye gel" demeyi.
Aşkı bir musluk sesi sandın,
Damlaya damlaya çatlatan.
Seni seven kızın gözleri şaşıydı,
Burnuna odaklandın.
Kalp çok yavaş çürüyordu,
Burun çabuk.
Ve büyüdün işte.
Yoğurt kovasında nane yetiştiren ihtiyarsın artık.
Yaşlandın ama anlamadın.
Anlatmadı sana kimse neyi bilmen gerektiğini.
Sen de zaten sormadın.
Böyle öl.
Madem ki öyle.