Tan zamanın kendine açıklayamadığı bir renk gibi çatladı göğün en solgun yerine. Dilin dışladığı bir sessizlikte, göz kapaklarından döküldü çocukluk. bir ruhun kırığıydı belki, çiy taşımaktan yorulmuş bir düşün kalbi gibi ağır ağır sarktı boşluklara.
Ayakta unuttuğu düşlerin eşiğindeydi insan; ve adımları, her biri kendine açılan bir uçurumdu hiçbir yer o kadar içe batmazdı.
Tozlu yolların ardından kalmış bir geçmiş omzuna buharla kazınmıştı. Zamanın düğümlerini çözemeden yürüyordu, karşısına çıkan her yüz, yitirilmiş bir kimliğin yankısıyla titriyordu. Diller vardı, duyulmayan hafızalara ait. Kendini anlamayan bir rüya gibi geçti onların içinden.
Ve sessizlik İsimsiz, taşsız, zamana sığınmış bir inzivaydı orası.
Sen gittin, kelimeler başka suretlerde oyalanmaya başladı. ama hiçbir ses o içten titreyişi taşıyamadı. Taşlara bastığında anladı ki yol dediğimiz, hep içimize açılan bir dairedir. Ve yankı, bizden önce susanların nefesidir.
Göğe vardığında, açıldı suskunluk gibi. Suya baktı ama su bile unuttu kendini. Gözleri, bir rüyanın içinden geçen kuştu artık.
Deniz hiç gitmedi, biz içimizden çekildik ona. Her dalga Bir vedayı tekrar eder gibi..
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bir farkediş,haykırışla değil derin bir susuşla gelen, Dış dünyanın etkisinden içinin derinliklerine çekiliş değil bu, Şiirin her harfine her hecesine her dizesine çekiliş, Her dizesinde sustukça konuşan,orada takvim zaman yok,sadece kalp duyar kalp konuşur, Rüzgarın yönünü değil kendi duruşunu değiştirip. Görünmeden hissederek... Tebrikliyorum çokca...
Zamanın mutlak bir yönü olduğuna inandırıldık, hep ileriye daha da ileriye.Oysa öyle olmadığını anladık.
İnziva dedik adına. Belki de hiçbir zaman bir kaçış olmadı bu. Aksine, en derin yüzleşmeler orada başladı. Kendi sessizliğimizle baş başa kaldığımızda, kendimizle konuşmayı öğrendik.
Bazen bir kelime yeter, bütün zamanları susturmaya. Bazen bir suskunluk, bütün kelimelerden daha çok konuşur. İnziva Uzaklaşmak değil bu, geri çekilmek hiç değil. Aksine, içe doğru inmek. Kalabalığın orta yerinde insanın kendine rastladığı an. Yüzlerin çoğaldığı, anlamların eksildiği o yerde başlayan derin bir yalnızlık bu. Ne acıdır ki, insan en çok orada konuşmak ister de dili en çok orada susmayı yeğler.
Bir tan vaktinin solgun yüzünde çatlayan renk gibi başlar her şey. Zaman, kendini açıklayamadığında başlar şiirin sesi. Göz kapaklarından düşen çocukluk, bir hatıra değil artık; bir boşlukta ağır ağır sarkan bir ruhun kırığıdır. Çiy taşımaktan yorulmuş bir düş… İşte orada, insan ne olduğunu değil, neye dönüştüğünü fark eder. Her şey bir ara duraktır; neye vardığını değil, nereden eksildiğini düşündürür.
İnsan, çoğu zaman ayakta unuttuğu düşlerinin eşiğinde bulur kendini. Yürür. Her adımı, içe açılan bir uçurum gibi. Uçurumlar dışa değil, içe doğru büyür. Sessizlik, bir boşluk değil, bir çağrıdır orada. Zamanın duyamadığı, dilin söyleyemediği bir çağrı.
Tozlu yollar ardında kalmış değildir sadece; omzumuzda bir duman gibi taşırız geçmişi. Ve her yüz, her bakış, her sessizlik, yitirilmiş bir kimlik gibi titreşir karşımızda. Tanımadığımız ama bildiğimiz bir dil konuşur içimizde. Kendimizi anlamadığımız bir rüyanın içinden geçer gibi… Ve kimseye anlatamadığımız bir his yerleşir içimize: “Ben kimdim, burada ne arıyorum, nereye gidiyorum?” Cevaplar değil, sorular büyümeye başlar.
Ve sonra gidersin. Ya da biri gider. Aslında her giden biraz seni de alır yanında. Kalan, sadece kelimelerdir ama onlar bile tanınmaz olur. Konuşurlar, oyalanırlar, suret değiştirirler ama hiçbir ses taşıyamaz o içten titreyişi.
Anlarsın ki yol, dışarı doğru değil; hep içeri doğru yürünür. Taşlara bastığında fark edersin: bu dünya, biz içimize açıldıkça var olur.
Göğe vardığında, suskunluk bir kapı gibi açılır. Suya baktığında, artık su bile kendini unutmuştur. "Kendini unutmak, bazen hatırlamanın ilk adımıdır" derler. Çünkü bazı gerçekler, ancak unutulduğunda tüm ağırlığıyla gelir. Ve gözlerin, bir rüyanın içinden geçen kuş gibi, özgürleşir nihayet.
Deniz hep oradaydı. Giden bizdik. Çekilen biz. Dalgalar, gitmeyi değil kalmayı tekrar eder. Her veda bir kalış biçimidir. Her ayrılık, bir bulunuşun başka adıdır. Ve inziva, tüm bu gürültünün ardından gelen o derin sessizlikte; insanın kendine en çok benzediği yerdir.
Güzel bir eser Biz de okuduk ve kutladık yürekten Gönlün abat olsun, tüm şiirlerin benzeri olmayan, şah eserler olsun Şiirle kal, dostça kal, sağlıkla ve hoşça kal
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.