0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
149
Okunma
Bir akşam vakti karanlığında ay ışığının
Ya da seherinde sabahın dert ortağıyla
Öylece binsem habersiz
Bir trenin eskimiş, cumhuriyetle yaşıt koltuğuna
Mesela Uşak garından
Yağmur çisilese inceden
Hem yüreğine bir fukaranın
Ağlamaklı, aynı zamanda zil zurna sarhoş
Hem de sevinçten gözyaşlarının
Var mı böylesi
Bilemem…
Babam gelse mesela
Kapının eşiğinden bir adım uzakta
Dursa habersiz,
Kursağında aşağı inmemiş bir lokmanın hüznü
Yeşil, yemyeşil gözlerinde alevi umudun
Sonra çağırsa beni Uşak garından Gediz ovasına
Öylece bir kuşun kanadına binsem
Mesela telli turnaların
Ya da Mezopotamya düzlüğünde
Ulu camiye nazaran ak Simurg’un
Bilemem…
Ahenksiz gecelerde uyanırsam da muhakkak
Sorun değil yaşamanın tam kalbine doğru
Zülfikarıyla filizlenmiştir tohumlarım
Ne var ne yok rüzgara veririm soluksuz
Ardıma bakmadan cehennemin kör noktalarında
Aklımın yetişmediği, yeşermediği nice keşiflerde
Saklamak için seni beklerim
Ya da saklanmak için
Bilemem
Nice gönül bahçesini tarumar eylemişsem sebepsiz
Toyluğuma ver diyarı Rum’un acemisiyim ben
Öğrenmedim daha güzel sözlerden saltanatı
Ancak son yemeğinde İsa’nın havarilerine söylediği gibi
İhanet ağlamaklı olur ve de kimsesiz
Bilemem…
16/01/2025