4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1005
Okunma

“çılgın ama üşüyordu. Biliyordu ki artık gecikmişti…”
Sessizce yalnızlığını çoğaltıyordu. Yüreğinde paramparça bir umut ve içindeki yanılgılara kar taneleri uğruyordu… Sessizce uzanmıştı yetim sevdasını kollarına; ona sorsan “hayat yaşandığı kadar güzeldi…” bana sorsan “hayat, sevgiliye sarılmak gibiydi-hüznü ve sevinci bir arada…”
Ve o an bir şiir can verdi kollarımda:
—ki iki ayrılıklı beden karşılaşmıştı bir kere,
Denizde dalgalar çılgınca sevişiyordu…
Martılar köpüklere Fransız öpücüğü kondururken,
Bil ki ölümün en çılgın karşılaşmasıdır-bu yalnızlık
Öyle ya, aslında sırasında güzeldir acının kanlı gözyaşı da
Ve uzun bir hikâyesi vardır her yitik sevdanın da,
Hayali bir düşse ayrılıklı saatlerin ve birde düşülmüşse,
Bil ki ölümün en anlatılmaz yazgısıdır-bu alfabetik çizgiler…
—aşka değil yokluğuna sataşıyorum/ biraz hakkım var buna!
Hayatı sürdürmeye yarar-yar’a bakış…(bence öyle ama)
Ve bir ömrün özetidir-nerden bakılırsa…( ya sence?)
Şimdi “sen” fırtınası dinmemiş kuşatmayken kozmosta,
Çırpınır yüreğim asi bir bıçak darbesiyle, bu kez ölmem.
Bil ki dostluk yaratanın vefasıdır-unutmam-unutturmam…
Derken, biter şiir ama bitmeyen, yitip gitmeyen çilelerdir aslında. Ve iki ayrılık yüküyle dolmuşken heybemiz-anla artık derdimiz ortak bu oyunda. –ki bizi birbirimize yakınlaştıranda bu duygu ama nereden bakılırsa bakılsın sonuçta “aşk” ve çok sevmek var doğasında… Ayrılıkta olsa biz unutmadık, unutulmayı seçtik!
(aynı kaderi paylaştığım dostum Gökhan Vergiliye…)
Emre onbey