Gözlerime değen milim uçlu iğnesiyle
Sana sırılsıklam bir göz bağışlıyorum
Ey kendinden utanan abid
Suratı ekşi bir yara verirsin
Hecelenen suskunluğumda
İner
mavi bir yoksun tercümelerle
Alışkın olmadan anadilimin mana derinliğine
Yürekten vurunca
siyah gözlükleriyle bana
Kendimi katır üstünde hissediyorum
Saatlerce silüet vurunca sözlerimden
Şakırdamalar ayın kör yangınlarını çürütürken
Şarkılar buz tutmuş korkularından geçerken
Suyun ışıklarını karıncalanmış rüzgarlarda
Ve kalbimin suya çarpan aynasında
Kaç zemheridir kül olur
Uçurum kenarında bir sızı vuruyor sonra
Ataleti atisiyle bir melodi
Bir yosun tutuyor taşlarımı
Aya evcimik oynayan taklalar arasında
Feri düşmüş bir karanlık içinde
Yürüyorum
Sana gözlerimin vefâsında
Gıpta edilmiş bir ek ki’ler’inde
sana senin dilinle
Şiir diziyorum sözcük kavgasından öğrendiğim
Mum gibi bir alev düştü sonra
Koparırken kalbimi sen de
Sönen ışıklar vuruyor çanaklarımın ziyaretlerine
Vaveylâ vuruluyor üşümeler sonra
Şimşekler selâm çakıyor mezarlıklarıma
Bir rüzgarla sevişmek tabiatıyla...
Bir daha görebilmek seni...
Gezgin imgeler...