hicret kuşlarının kanatlarında uyumsuzluk modunda eylül türküleri hava güneşli mi - güneşli dudaklarımda karla karışık yağmur efekti gözlerimde yüklü bir kervan göğsümden akıp giden göçün serinliğini ve üşümeyi izah edebilirim
ünlemi giderek kabaran suların ulağı boz bulanık bir kanalda beni özet geçiyor
oysa bir arpa boyu hayat vardı aşılacak ardını bilmediğim dağların öteki nüshasıydı yüzün dağların önünde sayıklamak bir hüner midir ekinlerin rüyası ne zaman sona erdi bilmiyorum her şey yalandı sanki oraklar aklımın başucunda durur sınanmak en ağır bedeldi omuzlarımda sessiz sedasız vurulmak belki de en çabuk solandı insan
yer çekimine kapılan zavallı bir taş gibiyim direncimi kaybettim
içli bir ıslığın ezgisinden masallar derdim şarkılardan atılmış Leyla’yı makamında ziyarete geldim çöllere bağı yırtık notalar öğrettim kumlara da avunmayı ateş böceklerinin saygısını kazansaydım eğer dikenli yapraklarda merhamet olurdu adın
sonum ılıman bir iklim olmayacak içimde semazen bir ateş külüne uyanmayı emrediyor devrilen bir lambanın fitilinden tanelerimi topluyorum vedalaşmanın adını kazıyorum taşlara şöyle cesur bir yüz bulsam diyorum kendime
arka fonda ’’sordum sarı çiçeğe’’ yüzleşip güzleşiyorum şiirin nasıl bir yaprak düşümü olacağından bahsediyorum toprağımın kütlesine devrik bir cümlenin yüklemine son kurşun sıkışıdır belki bu belki de deri değiştiren ardışık acıların son bulması
tahsil vadesi geçmiş diyorum ömrümün çoktan protesto edilmişim adın şimdi bir zıpkın gibi balığın karnında bir boşluğu dolduran ses alacaklım geldi galiba galiba ödeşiyorum
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bir eylüle kırgınım Bir de sana Yine de geldim sana karakıştan sonra
Bir eylülden geçemedim Birde seni sevmekten
Yüklemi sen olup kabaran sular İçimden taşarak geçiyor Sen hislerinin altında kaldım Üşümeyi tarif edemem ama İçimde sen meşalesi var sönmeyen Yanmayı tarif edebilirim
Gözlerime bakabilseydin İçindeki seni görebilirdin Ben ağlayamam sana bilirsin sen Sen kaybından ölebilir gözlerim
Bir islik izdi hazan Ekinler ne zaman boyun büktü bilemem Diyemem ama Başakların sarısı yüzünün yokluğundan diyebilirim
Her giden güne inat Bir kibrit çakar gibi uçan ateş böceklerini yakalayabilseydim eğer Yoluna fener gibi dizebilirdim tek tek
Ellerim sana tutsaktı oysa Ayaklarım sana prangalı Bir eylüle kırgınlığım geçmedi Bir de sana
İşte bu yüzden Bir eylül geçiyor içimden sana sunulmaya Bende kalıyor sonra sarı sevdalar
Sen üşüme Ben yanarım sarı hazanlarda Ne olur çekilme bu topraklardan Sen kaybından ölebilirim
Kırgınlığı bırakıp bu arşiv sonbaharına sarı sürmeye geldim
Gidiyorum ))
Eyvallah
Beyhudenin Kalemi tarafından 7.9.2024 22:12:04 zamanında düzenlenmiştir.
Ve Sonra… Sararmışlığa inat sarılır dört kolla, iç sesinden tüten yalnızlığın itfaiyesi olur kendine şiir… Serer rahlemize ‘’oku’’ der bize! Nereye kadar? Okundukça çıkan anlamlar utanır. Çıkartamadığımız daha niceleri duruyordur rahlede. Bir kıvılcımın mümessili tutar kulağımızdan ‘’Dinle’’ der! Fısıltılar derin bir depremin öncüsü, biz duymadan duyar hayvanat… İşte onların duyduklarını duyamamak bizi kısır kılan ‘’Sarı çiçeğin’’ ne bildiğinden haberdar olamamak… ‘’Sehven’’ veya eğreti yaşamı anımsatır bize Eylül ‘’Son Perde’’ nin son replikleri gibi hissettirir…
‘’hicret kuşlarının kanatlarında uyumsuzluk modunda eylül türküleri hava güneşli mi – güneşli dudaklarımda karla karışık yağmur efekti gözlerimde yüklü bir kervan göğsümden akıp giden göçün serinliğini ve üşümeyi izah edebilirim’’
‘’Hicret kuşları’’ Başka bir diyara göç vaktini anlatır. Sıcak memleket hasreti değil döngünün mecburiyetidir. Ne yazık ki uyumsuzluk modunda hala kendimize dur demediğimiz anın sarhoşluğunda bir çoğumuz. Fark edenlerimiz ise ‘’Güneşli’’ olsa da Eylül sarartının yakın zamanda ‘’karla karışık yağmur’’ a döneceğini, (Efekt) bu günlerin yarına işaretimizdir Eylül! ‘’Gözlerimiz’’ o kadar şahit ki yüklü bir kervan gibi, yaşanılanların izahını kendine dönmesiyle şairimiz bize vurgulamakta.
‘’ ünlemi giderek kabaran suların ulağı boz bulanık bir kanalda beni özet geçiyor’’
Buradan da anlıyoruz ki Boran Kardeş’im kaleminin maharetiyle üste anlatılanları bizlere derin bir şekilde ifade etmekte…
‘’ oysa bir arpa boyu hayatı vardı aşılacak ardını bilmediğim dağların öteki nüshasıydı yüzün dağların önünde sayıklamak bir hüner midir ekinlerin rüyası ne zaman sona erdi bilmiyorum her şey yalandı sanki oraklar aklımın başucunda durur sınanmak en ağır bedeldi omuzlarımda sessiz sedasız vurulmak belki de en çabuk solandı insan’’
Çok sanıp en az olandı zaman ve bu zamanın sınav olduğunu anlamak bu kadar geç olmamalıydı. Gördüğümüzün ardındakileri göremediğimiz için yok saymak ne kadar akılcı? Bilmediklerimizi hiç düşünmeden ‘’Sayıklamak’’ hünermiş gibi savurduklarımızın yüze vurumudur Eylül aynı zamanda… İşte ‘’Sehven yaşamanın’’ bir diğer anlatısı… Ve… ‘’ en çabuk solandı insan’’ Biz çiçeklerin tekrar tekrar eden solmalarını izlerken ancak solduğumuzda anlıyoruz veya kırıldığımızda ne kadar güçsüz olduğumuzu…
‘’yer çekimine kapılan zavallı bir taş gibiyim direncimi kaybettim’’
Bu dizelerden anlıyoruz bunu da…
‘’içli bir ıslığın ezgisinden masallar derdim şarkılardan atılmış Leyla’yı makamında ziyarete geldim çöllere bağı yırtık notalar öğrettim kumlara da avunmayı ateş böceklerinin saygısını kazansaydım eğer dikenli yapraklarda merhamet olurdu adın’’
Birinci tekil şahısla başlayıp devam eden ve sonunda ikinci tekil şahısla bitirilen bu bölümden anlıyoruz ki: Boş işlerin ardından geceyi aydınlatan bir ateş böceği kadar olabilseydim bana yetecekti. Yine kendisine dönüyor sevgili Kardeşim. Tabi en doğruyu yine kendi bilmekte bizimkisi sadece hissiyat…
‘’sonum ılıman bir iklim olmayacak içimde semazen bir ateş külüne uyumayı emrediyor durmadan devrilen bir lambanın fitilinden tanelerimi topluyorum vedalaşmanın adını kazıyorum taşlara şöyle cesur bir yüz bulayım diyorum kendime korkmak nasıl bir patlayıştır biliyorum’’
İzin verirsen kardeşim başka bir yolla anlatmaya çalışayım bende ki aciz meramı:
Semazen bir aşk ki dönsün semada Sonu şeb-i aruz demiş Hz Mevlâna ‘’Gel yine gel’’ Ne kadar devirsek te lambayı Ne kadar tanelensek de diyarda Dünyanın vedası kavuşmaksa Hak’ka ‘’Sen bensin kardeşim bende sen’im’’ Benlikten uzaktır yolun bilirim Düşen damlaları seçmez okyanussun Bunu da bilirim Bu damla sana karışsın senle silinsin!
Ve sevgili kardeşim geride ne kaldığını bilemeden söylüyorum ki bir hoş seda bırakmak…
Ne kadar anlatmaya kalksak ta kardeşim: Ben damladan içteyim sadece…
Yorum, şiirin özünü kavrayarak okurun göremediği veya fark edemediği detayları ortaya çıkarır. Şiirin derinliklerine inerek, anlam katmanlarını gözler önüne serer.
Yorumunuz şiirin karanlık noktalarını öyle bir güzel aydınlattı ve anlamını da öyle bir güze lnetleştirdi ki, ne söylesem aciz kalırım.
Buyurduğunuz üzere: Semazenin dönüşü gibi, aşk da sonsuz bir döngüdedir. Başlangıcı ve sonu olmayan bu döngüde, her devir bizi biraz daha kendimize ve Hakk'a yaklaştırır. Mevlâna'nın "Gel yine gel" daveti, bu döngünün hiç bitmeyeceğini, aşkın her an yenilendiğini gösterir aslında. Tıpkı semazenin her dönüşünde yeni bir anlam bulması gibi, biz de hayatın her anında aşkın farklı yüzleriyle karşılaşırız.
Dünya hayatı, bu sonsuz yolculukta bir durak yeridir. Bu durakta yaşadığımız her an, bizi ebedi yurdu olan Hakk'a bir adım daha yaklaştırır.
Dünya hayatı, bir veda gibidir. Bu veda, bizi ebedi hayata götüren bir kapıdır. Dünya sevgisinden vazgeçmek, bu kapıdan geçebilmek için atılması gereken ilk adımdır. Dünya sevgisi, bizi Hakk'a bağlayan aşkın önündeki en büyük engeldir. Bu engeli aşarak, Hakk'a doğru yol alan herkes, sonunda O'na kavuşacaktır.
ve kadar uzaklaşsak da, ne kadar kaçsak da, sonunda yine varlığın merkezine döneceğiz.
Sayfama her zaman olduğu gibi bugün de hoş bir seda bıraktınız. Rab teâlâ hoşluğunu daim eylesin.. Ruhunun güzelliğine zeval getirmesin asla.
Aynı güzellikte selamla Duâ ile selametle inşallah.
Yorum, şiirin özünü kavrayarak okurun göremediği veya fark edemediği detayları ortaya çıkarır. Şiirin derinliklerine inerek, anlam katmanlarını gözler önüne serer.
Yorumunuz şiirin karanlık noktalarını öyle bir güzel aydınlattı ve anlamını da öyle bir güze lnetleştirdi ki, ne söylesem aciz kalırım.
Buyurduğunuz üzere: Semazenin dönüşü gibi, aşk da sonsuz bir döngüdedir. Başlangıcı ve sonu olmayan bu döngüde, her devir bizi biraz daha kendimize ve Hakk'a yaklaştırır. Mevlâna'nın "Gel yine gel" daveti, bu döngünün hiç bitmeyeceğini, aşkın her an yenilendiğini gösterir aslında. Tıpkı semazenin her dönüşünde yeni bir anlam bulması gibi, biz de hayatın her anında aşkın farklı yüzleriyle karşılaşırız.
Dünya hayatı, bu sonsuz yolculukta bir durak yeridir. Bu durakta yaşadığımız her an, bizi ebedi yurdu olan Hakk'a bir adım daha yaklaştırır.
Dünya hayatı, bir veda gibidir. Bu veda, bizi ebedi hayata götüren bir kapıdır. Dünya sevgisinden vazgeçmek, bu kapıdan geçebilmek için atılması gereken ilk adımdır. Dünya sevgisi, bizi Hakk'a bağlayan aşkın önündeki en büyük engeldir. Bu engeli aşarak, Hakk'a doğru yol alan herkes, sonunda O'na kavuşacaktır.
ve kadar uzaklaşsak da, ne kadar kaçsak da, sonunda yine varlığın merkezine döneceğiz.
Sayfama her zaman olduğu gibi bugün de hoş bir seda bıraktınız. Rab teâlâ hoşluğunu daim eylesin.. Ruhunun güzelliğine zeval getirmesin asla.
Aynı güzellikte selamla Duâ ile selametle inşallah.
Şimdi orada, Alaska,da sonsuz beyazlıklar yavaş yavaş yükselmeye başlamıştır. yükselen dağlar, derin ormanlar ve buzullar ve dansa tutuşan doğa ışıkları filan..nasıl da şiirleştiriyordur insanı.
Şimdi orada, Alaska,da sonsuz beyazlıklar yavaş yavaş yükselmeye başlamıştır. yükselen dağlar, derin ormanlar ve buzullar ve dansa tutuşan doğa ışıkları filan..nasıl da şiirleştiriyordur insanı.
Eylül, içimize işleyen, ruhumuza dokunan ve şiire konu olmaya fazlasıyla müsait bir mevsimin en hüzünlü ayı. Yağmurun toprağa ilk temasının verdiği ferahlık, yaprakların renk değiştirmesiyle oluşan görsel şölen, havanın serinlemesiyle birlikte içimize çöken melankoli..
Eylül, içimize işleyen, ruhumuza dokunan ve şiire konu olmaya fazlasıyla müsait bir mevsimin en hüzünlü ayı. Yağmurun toprağa ilk temasının verdiği ferahlık, yaprakların renk değiştirmesiyle oluşan görsel şölen, havanın serinlemesiyle birlikte içimize çöken melankoli..
Ne zaman bir şiir okusam ve okurken aynı zamanda dinlesem o şiirin hikayesini, bana hep bir cümle veriyor avuç içlerinde.
O cümleyi ben mi seçiyorum, yoksa cümle mi beni seçiyor...işte burası muamma. Ama ne fark eder ki diyorum, sonuçta o cümle ve ben buluyorsak birbirimizi
Sonra sessizce diyor ki bana o cümle...hissettin biliyorum. Ben de hissettiğini hissettim, biliyorum. Değil mi ki şiirlerin bazı dönemeçlerinde şiir ve okur anlar birbirini. Benzer ayak sesleri vardır zira. Benzer renkler, benzer melodiler, benzer sesler-sessizlikler...
İşte bu şiirde bana gelen cümle de şuydu; " Belki de en çabuk solandı insan"
Bir şiirdeki en vurucu cümle, okuyucunun kalbine dokunan, zihninde bir yankı uyandıran ve eserin konusunu en güçlü şekilde ifade eden cümle olsa gerek.
Naçizane şiirde böylesi bir onura layık görmeniz gerçekten de mutluluk verici bir durum.
Çok çok teşekkür ederim sayın Gia Allah razı olsun.
Bir şiirdeki en vurucu cümle, okuyucunun kalbine dokunan, zihninde bir yankı uyandıran ve eserin konusunu en güçlü şekilde ifade eden cümle olsa gerek.
Naçizane şiirde böylesi bir onura layık görmeniz gerçekten de mutluluk verici bir durum.
Çok çok teşekkür ederim sayın Gia Allah razı olsun.
"Arka fonda sordum sarı çiçeğe..." Bu aralar arka fona odaklanmaya çalışıyorum birşeyler söylüyor sanki sarı çiçek ön fonda tuttuğum herşeyden daha önemli Tevafuk şimdide şiirde gülümsedi sarı çiçek Boğuluyorsun dedi neden boğulduğunu bilmeden şimdi öğrenme vakti
kişi, hayatındaki bir soruya cevap ararken sarı çiçeğe dönmüş olabilir. çiçek de ona içsel bir rehberlik veya aydınlanma sunabilir. kim bilir belki de kişinin geçmişiyle ilgili bir anıyı veya duyguyu tetiklemiş de olabilir :)
kişi, hayatındaki bir soruya cevap ararken sarı çiçeğe dönmüş olabilir. çiçek de ona içsel bir rehberlik veya aydınlanma sunabilir. kim bilir belki de kişinin geçmişiyle ilgili bir anıyı veya duyguyu tetiklemiş de olabilir :)
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.