Sır kapısıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Beğeni kaygısız kaleme alınmış bir şiir.Lehçesi bilinmeyen el yazmaları gibi.Meraklısına...
Hüznün, hakkındaki endişelerime denk Her şeyin tamam gibi görünse de Halin, bir gizli açlığa mihenk. Birkaç damla meniyle düştün ana rahmine Kan, su ve zifiri bir karanlık seninleydi Kudret en müstesna eserine şekil verirken Gözler emsalsiz bir varoluşa tanıklık etti Et parçasından ibaret bedenin büyüdü Ve ruh üflendi tenine, canına can geldi Karnında mucizeler olup biterken Her şeyden habersizdi annen, sadece bekledi Zaman geldi, emir verildi, haydi doğ dendi Doğdun ve gölgen dünya sahnesine indi. Şaşkınlık içindeydi ebeveynlerin Heyecanları, hayretlerini gizledi Tüm marifeti kendilerinde sanıyorlardı oysa Sordun mu hiç? Seni hangi dükkandan sipariş etmişlerdi Yada senin alamet-i farika suretini Bir gece, yatak odasında baş başayken Annenin yumurtalarına mı Yoksa babanın spermlerine mi çizmişlerdi?... Ah çocuk İvedi bir umut işçisidir hayat Yüreğinin söküklerini dikmek için Yüzünü, sokağını aydınlatmak için Zihnindeki yeryüzünü odana katmak için Hani ay doğar ya pencerene Yıldızlar çiçek açar ya, işte öyle Kir ve pasın içinden yol bulup Dokunabilirse gözlerin. Yorgun bir hal üzredir yokuşlar Nazenin parmakların dokunurken yaşama Makam iniltili hicaz, fonda ince sazlar Sen gergin ve kaygılı dalarken ufka Mahruti çığlıklarda yüreğin sızlar. Başın önde aceleyle geçerken korku tünellerinden Dizginsiz atlar tozu dumana katar Uzakta, ulaşamadığın tepelerde beli bükük bir ihtiyar Bir hüzün yumağından yaşlı gözlerle sana bakar. Bir bilge edasıyla etrafa saçarken bilmekleri Zihninde dağ gibi bilmemekler taşıyorsun Yaşamın en çözülmez şifrelerini anlatır dilin Ama çocuk, söyle Sen gerçekten var mısın ki, yaşıyor musun? Heybende çözülmeyi bekleyen bir dolu müşkül Kapısı aralanmamış bir yığın muamma Ve gece gündüz beynini kurcalayan o ritimsiz dogma. Yanıbaşında, kalbinin çeperlerinde asılı iken Sen varoluşun şifresini arıyorsun Kapkara, bozbulanık, köhne inanışlarda. Daha ilk öpüldüğünde kaşlarının arasından Misk-i amber, gül şerbeti, envai çeşit serinlik Damarlarını gıcırdatan kederli isyan Can çekişen dünyanın kalbindeki kara leke Gecelere vurduğun o efsunlu mühür Bakmamak için iki yana sallarken başını İçinde bir gemici rotasız yelkenlerini yakar Ve zaman sanki sana inat Minnetsiz ve pervasız hiç durmadan Akar akar akar... Sonra usulca sokulup bilgeliği emdiklerin Senden can suyu dilenirler Yani karanlık ölüm vadilerinde Tabanlarını patlatırcasına koşmak değil mi derdin? Ne kadar koştursan da göğsünü yararcasına Biliyorsun Senden hep fersah fersah uzakta olacak O heyula, ulaşmak istediğin. Çocuk, bir bilseydin Dublör yok bu sahnede Kursağa göre rol yok... Seni pusulasız gönül forsası Nasıl bakıyorsun yıldızlara Zincirinden boşalan hırçın dalgalara Zambağı öpen bir kelebeğe Damarlarındaki kanın ritmine Neyin lahuti vuruşlarına? Henüz yere düşmemişken pişmanlıkların Hakikati sor istersen bir de Dolunay çıkmadan, kalp atışlarına. Yani örs olmak artık sana kalmıştır Yüzüne tüneyen yorgunluklarda Ama hep gölgelik değildir sahiller Dalgalar hep denizde ölmez Her direk başına bir yıldız düşmez. Çocuk Seni pıtırcık kalem gölgesi Bezgin kelamlar pergulesi Rengarenk çiçeklerin kelime işçisi İmgeler devşiren tomurcuk Gezgin ab-ı hayat rüzgarı Bereketli yağmur Sen öyle pervasız, öyle cüretkar Büyütürken zevk vurgunu sancını Hiç tattın mı söyle, zamanın kırbacını? Yani, gözü karadır ölümün, acıması yoktur Gelir kanatlandırır ruhunu insanın Ufkunda yıldızlar açmıyorsa artık, bil ki, o an yaklaşmıştır Ve tetik düşürdüğünde ecel Kronik bir öldürme tribine yakalanmıştır. Ama şuur öğretisi keşfedilmiştir artık Dikte ettirilmiş harfler müfredatı geride kalmıştır Bilmiyorsun çocuk, oyun zannediyorsun Bütün ezilmekler, mahfolmaklar, kahpelikler Dünyanın gülen yüzüne saklanmıştır Ve öğren artık; Bu dünyada teşrifatçı yoktur Eyvahlarına nezaret eden zindancı vardır. Şimdi unutulsan, yok sayılsan yeridir Devrilesi dağların, kahrolası heybetinden kurtulsan Ve artık, kaydını yasak rejimlerin listesinden sildirsen, yeridir. Sor artık aklına Bulutları sünger gibi sıkıp, yağmuru yağdıran kim? Her yeni günün deveranında, bir mum gibi Gündüzü yakıp, geceyi söndüren Mevsimleri asıp zamanın gergefine Resm-i geçit gibi arzın semasında döndüren Yıldızları bir bir asumana takan Sekiz gezegenin hamisi güneşi Göğün göz bebeğine çakan kim? Yada ipeği sor Yapan elsiz bir böcek değil mi? Arı, balı hangi üniversitede tahsil etti? İnek sütü, tavuk yumurtayı, ağaç meyveyi Hangi ustadan öğrendi? Hangi kuş, sanatça bir uçaktan aşağıdır Rotasız, pusulasız uçar Sinek, geri mi kalır bir helikopterden? Yer çekimine inat, tepe taklak tavanda yaşar Örümcek hangi sanat dergisine abone En usta mimarlara nazire yapar? Bırak Darwin gibi eblehler, kendini maymun bilsin Sen, yuları boynuna takılıp, otlamak için Dünyaya atılmış bir mahluk değilsin Evet, insan olmadığı doğruydu Darwin’in Ama kendi soyunu yanlış hissetti O aslında maymun değil Musa’nın kılıcıyla yerle bir ettiği Put diye taptıkları, heybetli inekti. Şimdi usulca kalk ve doğrul Yerden bir parça toprak al Sık avucunda, biraz su kat ve yoğur “Sizde bundan oldunuz” de Bütün firavunların yüzüne savur. Anla çocuk Bilinmez renkler armonisi değildir hayat Sahipsiz fırçalar seremonisi değildir Çocuk ne olur anla Yırt at gözlerindeki şu perdesiz perdeyi Tırman kalbinin Everest’lerine Ve ufuktaki o ihtiyara gülümseyerek el salla. Ama olsun Med olsun, cezir olsun Bulut olsun, fırtına olsun Beyaz melek senin de alnını öpecek bir gün Yalvarırım çocuk Geç olmadan, inancın sarkacına sımsıkı tutun. Sen bir yolcusun Yolu ana rahminden, çocukluktan, gençlikten İhtiyarlıktan, ölümden, kabirden, sırattan geçen Diz çök önünde, eğil büklüm büklüm Ötelerden gelen o nidaya, "bela" de ‘Elestü bi Rabbiküm’. |
gençlere ;
Kuran-ı Kerim de geçen 7 genç uyur kıssası üzerine şiiriniz varsa yayınlarmısınız.
Yüreğinize sağlık.