0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
304
Okunma
YARATAN ve Yaratılan
En mükemmel şekilde yaratılan insan,
Ama her an hata yapmaya hazır.
Kendini akıllı sanan beşeri varlık,
Akılla övünen, feza’yı kendine dar eden,
Ama bir anda yıkılmaya mahkûm insan.
Ya da 99 esmâ tecellisine sahip,
Bedensiz vücutta Cemâlullâh’ın nuru.
Yaratan’ın eli, gözü, kulağı olan,
Mütidiyle Hakk’a yürüyen Mürşid-i Kâmil;
Ve ete kemiğe bürünen yaratıcı,
Yunus deyü deyü inleyene aşık.
İşte insan: nefsin ve ruhun birlikte olduğu varlık.
Yaratılan ve Yaratan,
İnsan ve Rab.
İnsanda beden denen kap,
Ve yumruk kadar yüreğe sığan Rab.
Haşa, hapis değil; yürekteki Rab,
Zikir anında giren, çıkmayan Rab.
Makam, mevki sahibi olmuş insan,
Kendi aklı yetmezse alır yanına danışman.
Huzura çıkmak isterse herhangi bir avam,
Bin bir naz, bin bir zorluk verir önüne zaman.
Varırsa huzura, avam sesi çıkmaz ondan fazla;
Yaratıldığı hâlde yaratdığını sanan,
Ah garip, ah zavallı insan!
Varırsa dergâha, huzuru arayan insan,
Ne sekreter olur, ne danışman.
Zikretmekle çıkarır Yaratan’a davetiye,
Her an, her yerde hazır ve nazır Yaratan.
Vardır sözü Kur’an Kelâmullah’ta:
“Yok mu isteyen, vereyim?
Ne dilerseniz, onu yaratırım.”
Nida gelir Hak’tan;
Her anı gaflet, her anı isyan olan insan,
Çok mu zor emirlerine uymak, Cemâlullâh’a gark olmak?
Ah beşeri varlık olan insan,
Akılla övünen, aklın kaynağını bilmeyen…
Bunca isyan, bunca inat neden?
Beden desen sana emanet, topraktan;
Ruh desen gelmiş sana Hak’tan;
Nefs desen ayrı koymuş seni Allah’tan.
Anlayacağın: sana ait değil malın,
Dört metre kefen bile sana çok.
Yaşamak varken Canan’la,
Olsun beden yarı aç, yarı tok…
Tövbe kapısı hiçbir günaha bakmadan,
Kıyamete kadar açık bırakılmış Hak’tan.
Ne makam, ne mevki, ne şan, şöhret aranmış;
Üstünlük takva ile şartlanmış.
Ah bin insan, beşeri mahlukat!
Bir bilsen saklanmış sende Hakikat…