2
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
516
Okunma

Mekansız ve zamansızdım
Adem’den evvel
ruh bedene üflenmeden önce de vardım
Toprağa düşen ilk tohum
ilk boy veren başak
ve avlanan ilk avdım
Koca deryada bir küçük balık
uçurum boylarında
kara gözlü ala bir ceylandım
Kâbil oldum
Hâbil’i kıskandım
Hâbil’in başını ezen taştım
Kurban verilirken bâkir kızlar tanrılara
keskin kenarlı bir kılıç
ve Musa’nın asası olup Kızıldeniz’de
değip toprağa suları yardım
İsa’nın çarmıhı
alnına sarılı dikenleri
paslı çivileri olup
ellerine ve ayaklarına battım
Kuzey’de tanrıların tanrısı Odin
Güney’de sert bir ağaçtan oyulmuş totem
Doğu’da çamurdan yapılmış bir put
Batı’da gökteki ulu bir Manitu’ydum.
Valhalla’da tanrılarla kırmızı
Cennet’te melekler ile
Kevser şarabını tattım
Gömülürken kız bebekleri canlı canlı
Abdullah’ın Oğlu’nun gözlerinde yaş
bebeklerin üzerine atılan kumdum
Hendek’te meydan okurken
koca gövdesi ile Abdul’ün oğlu
Talib’in oğlunun elindeki Zülfikâr olup;
"yirmi bir gramlık" ruhunu
oğlundan Abdul’ün sonsuza kadar aldım
Zehir oldum sonra kuyulara Kerbelâ’da
Hüseyin’e zül
şehzadelerin boğazına urgan
ve sultanların celladı oldum
Mekansız ve zamansızdım
Maddeden çıkıp gittim kaç kez
ve kaç kez yeniden maddeye döndüm
Derviş oldum yollarda
Pergamanaydım
kazınırken üzerime Mesnevi
Ney’dim
Mevleviydim
Mevlana’nın dergâhında
Şems oldum sonra
ve semaha durup döndüm etrafında
"Bir garib ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garib bencileyin”
dedim;
Yunus oldum
Taptuk ocağına tam kırk yıl
düzgün odun buldum
"Ârızun yâdıyla nemnâk olsa
müjgânım n’ola
Zayi olmaz gül
temennâsiyle vermek hâre su"
dedim;
alemin Fûzili’si
ve yüce Divan’ın esiri oldum
"Ağacın eyisi özünden olur
Yiğidin eyisi sözünden olur
El için ağlayan gözünden olur
Ağlama hey gözü yaşın sevdiğim"
dedim;
Karac’oğlan gibi
sakalımın beyazını bir bir yoldum
Arenada Spartaküs
Bolivya ormanlarında Ernesto
işkencelerde İbrahim
darağacında Deniz
Taksim Meydanında
gerçeklere Mahir oldum
Tiananmen Meydanında cılız bedenimle
koca tankların karşısında durdum
Karadenizde bir gece vakti
olup Kahya Yahya
Maria’yı; çirkef ile
Suphi’yi;
on dört arkadaşıyla suda boğdum
Sarıkamış’ta siyah kar
Tahsin’in attığı ilk kurşunda ar
Dumlupınar’da Mustafa Kemal
Maraş’ta katliam
Madımak’da ateş oldum
Mekansız ve zamansızdım
Adem’den evvel
ruh bedene üflenmeden önce de vardım
Toprağa düşen ilk tohum
ilk boy veren başak
ve avlanan ilk avdım
Koca deryada bir küçük balık
uçurum boylarında
kara gözlü ala bir ceylandım
Her şekle her kılığa bürünürüm
Dilim
dinim
rengim
giysim farklı olsa da
Pir Sultan’lar gibi
bir ölür bin dirilirim
Aynı yerden gelir aynı yere giderim
Mekânım zamanım
içine sığabildiğim bir kabım
ve yerim yurdum yoktur benim
Bazen yaz geceleri
gökyüzünde parlayan bir yıldız
bazen ilkbaharla açan
yeryüzünün ilk kır çiçeğiyim
Düşerim ana rahmine
Can bulurum mavi yeşil bir gezegende
Sonra düşerim toprağa taş olurum
Beklerim binlerce yıl
gün doğumunu Nemrut’un zirvelerinde
Bazen Afrika’da aç bir çocuk
akbabaların ölmesini beklediği
Bazen dağlarda çoban olurum
çakalların sürüden uzaklaşmasını dilediği
Şimdi sen ben/i merak ediyorsundur
Geç bir sabah
aynanın karşısına
İşte bak O benim
Çünkü; ben senim
Sen de
kendini nasıl görüyorsan o aynada
işte O’sun dur ... @_ahad____
5.0
100% (4)