4
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
682
Okunma
.
.
.
gecene doluşan mandolin seslerinin serencamı
göz kırpar telaşlı telaşlı
titrek ve yavan bir siyaha...
.
yorgun bir yağmura uğurladım seni yine
masamda avuçlarımda buruşturduğum müsveddeler
ruhumda dikenli tellerin can acısına alışkın bir kırmızı...
.
oysa...
değildi asırlar
dokunamadığım mazin...
.
öylesine çaresiz bir yansımaya sığışmış yankılar gibi
çeperlerinin dışına çıkması imkansız
ve
kış güneşi misali
yalancı bir bahardan esinlenmiş kül savuruşu bir hasret...
.
.
kök salmış bir kararmışlığın cansız bedenlenmelerinde
direnemiyorum inhiraflarıma, cenderesinde avanelerin...
belli belirsiz tununuşları gibi parşömene kayıp bir mührün
gözlerinden kalan son demleri midir ki bu yok oluşlar bende
yoksa geçip giden ömrün mü bana bir oyunu?
bilemiyorum...
.
.
.
beklerken belirsizliklerin umrana vuslat muştusunu
zor, göklerin çatırdayışlarına eşlik etmek...
zor, göç rengine bürünmüş hayallere
gecelerin libasını beğendirebilmek...
.
.
ama, biliyor musun sevgili?
hep endişeli gece
ve bekler sûra ilk üfürüşünü İsrafil’in...
gökler hezeyanda
toprak çaresiz...
ve senin için, benim için
aslında tüm sevdalar için
yakınlardan da yakınken artık ikinci üfürüş
ebedi bir kervana mecburiyetler an vakti...
.
.
zaten...
değil mi ölüm de öyle?
ötesi
çok ötesi belki de
bırak, kalsın her şey öyleyse faniliğe
ebedi yurdumuza kanatlanalım seninle...
.
.
Sevgili...
gel...
ey sevgili...
.
.
.
5.0
100% (9)