21
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2515
Okunma

Yazasım var sana Nazım
ruhun sirayet eden ülkemde
iki coğrafya arasında bir patiska gibi yırtılan
Hazar çanağında gözyaşı biriktiren
mahpus gözlerindi dünya penceren
demirden, ömürden kendine yazılan mektuplar
hümanist dilinde pelteleşen sitem
küskün ve soğuk bir acı
mezarına gözlerimle gönderdiğim rüzgâr
karlı kayın ormanında şiirlerini öptü
izini süren her dizem
İstanbul bakışlı
hasret dokunuşlu
memleket duruşlu
ayazı keskin bir duayla geçiyor serviliklerden
ne kadar döksem memleketin ahvalini
daha bir üşür içimdeki korku
buğulu bir kırmızı içim dışım
ve Nazım
bu ara üstümde bir kar uykusu
ne hazin öyküdür yıllar sonra anlaşılmak
ve uyanması insan korosunun
yüzüm solgun, başımda terörist bir ağrı
dizelerim çiğnenmiş karanfil kokusu...
meyvesi taşlanıyor ülkemin
ağaçlar yapraklarını dökmek üzre
son/ran/dan bir bahar geçiyor bulutlarla
yaşamaksa; bu lambanın kör karanlığında
sıkma portakal başı yaşmak
şapka devrimine inat
yaşamak;
ağaçlar çoğul ve prangalı
ormanlar kardeş değil
lümpenlere her yerde rastlamak mümkün
parmakla gösterilirken bu azınlık
diyorum ya yazasım var sana
ağır aksak benzim sarı
suratım asık
içim sak ve saklı bir koru
dilim sarhoş karanfil
dibi şarap tortusu
hüznüm üzüm buğusu
yeniden nüksetti bu politik hastalık
Kadıköy İskelesi’nde kelepçe sesleri
adaların dalgası ve açıklarda motor sesi
Erkin gemisinin ayakyolu ve sintine ambarıydı
kapatıldı Ran o an
hadi ordan dön yan işte o an vurulsam
gömsem deve kuşu gibi başımı
savursam en okkalı acı dilimi
küfürüm bu dizelerde geçmemeli...
sekiz nisanda aç kaldı dili
hasreti ciğeri ve sevdikleri
vatan öksüz, memleket öksüz
memleket mehmet, mehmet memleket
aldı gitti dalgalar Hikmet’i
aklandı Karadeniz hırçın bir şat
her damlası hikmetli...
gözlerin geliyor aklıma en mavisinden
desem ki aynı topraktan alazlandı yakınlığımız
bir Selanik türküsüdür karılan sancımız
belki de bu yüzden kanım kaynıyor şiirlere
bu yüzden içim yanıyor memleketli dizelerinde
Nazım , Paşa torunu
işçi yolcusu
tarihin dev konuğu
şiirimin Türkçe soluğu
bir gece konuğum olsan içimde buzlar çözülür
sözün cümlesi şaha kalkar hür bir atın yelesinde
memleketine hayran mavi gözlerinde dev bir çocuk
ceplerinden hürriyet çıkarır bayram şekeri niyetine
şarkılar sevdalı tütün kokar
duman duman saklanan özleme uğurlar
siyah beyaz İstanbul hatırası
perde arkası deklanşöre yansıyan
sorma gitsin!
yazasım var sana içim küllüm yangın yeri...
emperyalizme bağlanan kuşağı çözen dil
putlardı yıkılan cehaletin liğmelenmiş söz kekrelerinde
altı ay alacaklıydı içindeki şiir mahkemeden
İstanbul sarnıçlarında özgürlüktü akan su
ve aşkı imzaladığın kadınlar
Nüzhet,
Lena
Piraye
Münevver
Galina
ve son yoldaşı Vera
memleket gibi sevdin kadınlarını
Galina dışında hepsinin bir şiiri vardı
uzak aşklara dökülen el yazması nameler
sen Zührelerine de uzak hasretle yaşadın
memleket memleket uzadı içinde mektuplar
„aslolan hayattır” iki kelimeye hayat sığdırmak
ne büyük devlet özgürlük
ne Zühre ne Tahir olmak gerekir aşk için
şair olmak zor iştir
ve Nazım
memleket sevdasından ayıp mıdır ölmek...
içimde sağ çıkmayan bir şiir
içimde mezarsız bir şair
memleketin ahvali bildiğin gibi
Nazım yeni şiirler yaz...
Anadolu’da bir köy mezarlığını derin derin kazdık
hepimiz sana ulu çınarlarız...
soğuk bir ülkeye sıcacık selamlarla...