0
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
348
Okunma
Nûn
Zira bu meftun
Hami karanlığa ışık tutan bir mum
Zifir tutan bir ateşböceği
Aşk yutan bir mecnun
En alçağa kerr û ferr
Cehennem kapısında, asılı bir miğfer
Zar etti melaikeler
Yüz hattında binlerce azap ve heyelan
Nûn!
Bir dünya ve bir füsun
Kelam üşüyor dilimde
Son kale düşmek üzere
Sana bir sözüm yok, kellâ!
Kaçıyor tepeden tepeye neferler
Zaman aşıyor zamanı
Sol kale düştü bir kere!
Beni vuruyor komutamdaki askerler
Nûn!
Hayat kısa, nefes uzun
Kuruluyor Nemrud gibi tahtına gölgem
Ey Nemrud gölgem; öl, gel
Toplandı bütün sağırlar, körler
Benim gözüm onlar gibi görmez
Onlar dünyaya sağır, dünyaya körler
Gel gör de, yel görmez
Nûn!
Kim meftun, kim mecnun
Vicdanın yeri değişti
Ne sağ, ne de solda yer buldu kendine
Söyledim “derdin ne?”
Gelemedi bin asır kendi kendine
Nuh tufanına döndü ayak bastığım yer
İbrahim’in atıldığı ateş söndü,
Ben yanmaya devam ettim
Cehenneme akıyor yıkandığım nehirler
Nûn!
Tövbe ol, boğazıma yutkun
Tahrip etti kışlar yazı
Güneş ayazı
Bir iklimde derman, bir iklimde sızı
Heyhat; yazık, çok yazık
Nûn!
Hangi yeldaî gece bu, karanlığı unuttuğum
Yeller meltem kokardı, kulağıma ezan okunurken
Dokunurken elimle annemin parmağını
Ben melekler ile oynardım
Yalanı, haramı, nisyanı günah sayardım
Şimdi hazan döküyor nefesimden ömrümü
Sökülüyor amelimden sevaplarım
Ey gök, ey makam-ı selim
Ben sefil
Ben zelil
Şimdi unuttuğumu hatırladım
Hatırıma geleni dileniyorum seni yaratandan
Ve biliyorum ki!
Beni yaratan Hakk, beni kabul buyurur
Tövbe sofrasında rahmetiyle doyurur
Nûn!
Şimdi bu hangi mecnun?
5.0
100% (2)