3
Yorum
20
Beğeni
5,0
Puan
709
Okunma
sessizce uzayan limanlar taşır
dilime alışan kızılın ağrısında
mavi çocukluğumu
içime biriken taşların sarnıcında
ne ki kıyamet
çoğalmasın diye isliğe sustuğum kelimelerim var benim
hüzne gebe dalgınlığın sessizliğinde
acının dil yokluğu
siyahın apansız yolculuklarında bu şehir
ıssız ağaçlar uykulu güneşlere girdiğinde
düşlerin duvara çarpıp geri dönen sularıyla kayboluyorum
gece yarısı bir de böyle bakıyorum avuçlarıma inen dünyaya
sessizce ağlayan yıldızların penceresinde yetimliğim
yumruğu sıkılmış bahçeler kendini unutmuş bir çocukla geçerken
maviydi düşlerim
-ölürdüm sizi yaşayamazsam-
uykuları uzun uzun öpen
yağmurlar kaldı ellerimde/
ellerimde ışıklı parçaların İşlemeli yangını
dudaklarımda sağır bir kuyu
ve içine soyunan imgelerimin
kanatlı saçları
ah çocuk
aynalar görmüyor gölgemin dumanlı atlarını..
gece genişliyor
fısıltılar usulca göğsümün yaprağına açıyor
çekilirken perdeler ruhumun camına
aydınlığın ağzında karanlığıyla büyüyen uçurtma..
çocuktuk
dağınık ve güzeldik gözlerimizdeki buluta
mağrur bir çiçeğin kokusuyla demlenirdik
Ve sonra susunca
başka kentlere girdik
tenha ıslığın yamacında
boşluğa el sallayan resim gibi
ötelere baktık
şimdi herşey ve
bir kaç kişiyiz sele kapılan satırlarımızda
......
5.0
100% (10)