0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
642
Okunma
Adım başı özlem adım başı çile
nice dilsizler gelmişti burada
aşk ile dile
bir kuş uçumu mesafesiydi alınan yol
onunla mana buldu alem
Şu kurak uçsuz bucaksız çöl
uzanır sevgiliye şimdi,
göz yaşıyla uzanır bir çift günahkar kol
hadi tut elimi ey sevgili
eşiğindeyim ulu kapının
savursanda beni yeller misali
sen ki makamı İbrahimi kucaklayan yar
yönüm sen,mihrabım sen
sen kara örtülü nurlu mekanım
sendin ilk kıblem
beytül makdiz,beytül haramım
Madde aleminden,
mana alemineydi hicretim
ve ben gönlü yaralı garip
yaratılmış en şerefli varlık
böyle bir garip Adem’im
yaşadığım anlardan kesitlerdi,
beyaz kağıda yazılan
kara kalemle satır satır sayfa sayfa
kah gülüp eğleniyordum kimi zaman
kah göz yaşlarına boğuluyordum
bürünürken hüzünlü hale
kaderim olan yalnızlık ve ben.
Bedenim mesken tutmuşken dünyayı
ruhum kat etmekteydi gökleri
oradan seyre daldım
şu bilinmez alemi,
yalandan ibaret kahır dolu dünyayı
Dünya mavi ile yeşilin
gergef olup,umudun
nakış nakış işlendiği koskoca bir yalan
bunca yalanın ortasında
bir başınadır insan
ne çalacak kapım kaldı
ne uzanacağım bir tek el
şimdi yalnızlığım sade dost
dost bildiklerm birer birer oldu el
mısraları ıslatırken susuzluktan kurumuş
çatlayan dudaklarımı
aşkın esen yeline
Henüz yeni yelken açıyor,
aşka hasret kalmış divane sarsın
bomboş kucaklarımı
Aşk,
dilin bir nefeslik hecesi
aşk,
buzulları alev alev yakan kor
aşk,
zamansız la mekan
ne gündüzü belli ne de gecesi
aşk,
aşktı ötelerin ötesi
Böyle bir sevda böyle bir tutkuydu bendeki
tarifi imkansız
boğulurcasına çekiyordum içime
her nefeste onu
ara ara yüklendiğinde kelimeler
dağ misali üstüme
gül kokulu yar yanında bulurdum kendimi
Toprağa bezenmiş haldeydi bedenim
her ahıma bir türkü yakılırdı dillerde
her türküde bin alem dolaşırdı bu garip
yüreği yaralı,kanayan gönüllerde.
Ardından uzun uzadıya uzanırdı yollar
yılan misali kıvrılarak kıvrım,kıvrım
omzumda siyah asılı valiz
içinde dizili umutlarım
kah Antep’in yollarını aşındırırdı ayaklarım
kah sultanlar diyarı konyanın asfaltlarını
Saplarken güneş beynime ateşten oklarını
ter boşalırdı yüzümden boncuk boncuk
tenimin en ücra yerine ulaşırdı
mola yerimdi her kapını eşiği
dokunurken parmaklarım
çelik kapının tokmağına ziline
bin dua dökülürdü dilimden ansızın
onun izniyle açılırdı elbetteki kapılar
onun izniyle açılırdı,
ben gibi garibin birine
İlk ben Murat diye başlardım söze
kekeleyerek arada bir
sonra klasik tanışma faslı
derken koyulaşırdı muhabbet
çayın buğusuna karışırdı kimi zaman
kahvenin kokusu köpük köpük
bir kaç mısra ötede şiir
bekliyor sırasını heyecanlı
yüzleri bize dönük...
Murat Çetin
5.0
100% (3)