8
Yorum
30
Beğeni
0,0
Puan
1137
Okunma

’acımın vârisi...
bana ayrılıkları verip
hangi imtihanda cennet’sin?’
aldırma..
seninle kirlenmedi mi tüm renklerim..
rüyalarımdaki yansıman kül ise
ay’a öfkem bu yüzden değil mi?
....
ve şehrin tüm dergâhları
saf tutulası kalabalıklarda
o masumiyeti aylak şafaklarda cehennem etti
..
bir veda akşamı kadar
yalnızsak hele..
güneşde yoksa sabahlarımızda
gecelerimiz de en güzel fecr’e
iştah kabartıyorsa...
kalanımız yanımızda kehribar bir yalnızlıktır
artık...
..
kıran kırana bir savaş
gözlerin kadar yas’lı..
bakma bana
benim göğümün makberi yok
mabedim kırılgan..
avlularda o ’ses’yok
sızım yusufun yırtık gömleğinde sancıda
yokluğun iki nehrin çarpışması gibi
gel artık!
gel sar,titrek ellerinle beni..
her gece dar ağacı etme kabuslarımı
konduğum bu dallar yaydan çıkmış tufan
...
kalplerin karanlık olduğu diyarda
karabasanlar basardı savruk geceyi
doğdumuz bu topraklarda afaroz et benide
sus-sun içimdeki bu çocuk ağıdı.
her gece efkâr misafir olur bedenime
gözlerini şahit kılar..
düşlerimi alır da bir tezgahta
ince bir sızıya ortak eden sancılarla
sangi her güne gebe bırakır..
geç olmadan
vaktimiz dolmadan
ölüm gelmeden
düşür beni menziline..
ya da duyulmasın kubbelerden yokluğunun sesi..
’’demedim gölgeler arasında ’hiç’liğimi
yürüdüm, mabedimi yaktım da
yine seni yerinde sağ edemedim..’’
Belma.