2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
992
Okunma
OLİMPOSTAN KALAN
Ecel ile değil;
Olimpostan kalan,
İçimizde yaşattığımız
sanat dedikleri savaş ile ölmüştük biz.
Rüzgarla dertlerimizi süpürüp,
yağmurla yıkayacağımıza,
yağmurlar dert oldu;
süpürdü rüzgarlar çoğul umutlarımızı.
Yüreğimizi
sevdiğimizin ellerine koyacağımıza
bedenimizi toprağın koynuna bırakıp
kara toprakla aldattık sevdiğimizi .
Artık bir cesettik biz.
ve bizi dansa kaldıracak tek müzik
cenaze marşımızdı
belkide.
Savaşla zafer kazanmak
ölümü ölümle yenmek gibi bir şeydi.
Sonuç zaferde olsa
üstümüzde otlar varken
görünüşteki zafer
hüsrandı aslında.
Savaşta doğmayanlar savaşta ölmüş
onlar için her şey eşitlenmişti artık.
Hepsi vazgeçilmezdi
ama hiç birinin ajandasında yoktu
sevgilinin randevusu ve kaydı.
Gözü perdeli
insanlık panzehiri bencilliğimizle
kartondan zaferler uğruna,
tutsaklar doğuran korkularımızın öğrettiği yalanlar,
gözleri kör,
kulakları sağır arzularımızla kolkola.
Bizi yaşatan,
henüz uyanmamış hayallerimiz
ütopik düşüncelere ihanet eden
ilk aldatılmışlığımızın izdüşümü
uyumaz
uyutmaz
duygu ve zeka düşmanı kuşkularımızla
savaşıyor;
Binlerce kez kaybetmişliğimizin
tecrübelerinin
ve onun kardeşi konformizmin
kurduğu hain tuzaklara düşüyor;
Başkasının esareti
cesaretimizin kelepçesi oluyor.
Ve anlıyoruz ki
yenilmeden galip gelemiyor,
her zaferde kendimizi de yeniyoruz.