1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1266
Okunma
ellerine ateş tutuşturulan sinekler
ne kadar asilse orduların sebatına...
toprağı deşen bir kainat öğütücü
soğuk intikamdan bıkmış yılanların yüzleri
ve nihayete az kala
yarım açık ağızla
tutuştu ruhu yaratıldığı günün orta yerinden
yağan zümrüdün külleri
doğumun son soluğu bu
güneşin sebebi
telaşların kabir pişmanlığı
zindanların karanlık gölgesi
imkanların iflası
kurtuluşların imhası
şahinlerin çılgın beyin ve göğüs şimşeklerinin
mahşeri çarpışmalarında
şairlerin gözlerini kör eden
göstermediği zehrin iması
evrenin arkasına sakladığı sırlı siması
soluksuz çırpınışlarında...
içinde üzerini örttüğün
taş yapılarda korkuluca gizlediğin
o hükmedicinin suretiyim sefilliğine
ne aşkına bir avuç sadrım
ne hüznüne bir kulaç sabrım
göğsünü yararcasına çıkan sahrayım...
bir gün bebeklerim doğacak
ellerinde başaklanmış cansız ekinlerin
suların aktığı yatağa doğru bir doğu akacak
bilekleri hizasında kesilmiş
evlatların göğüs kafesleri
gök gürültüsünü yaran ağıtlar yankılanacak...
sen şimdi ne kadar ağır
ne kadar ağırsan
yer çekiminin tek hükümdar olduğu o kuvvetli bataklıkta...
saçaklarını salmış gezegenler tutacak yasını
uykuya küfür kala
yuvalanacak yorgun çığlıklar kovanlara
teraziler ve küflere inat
bir karınca azmindeyken kainat...
can-i
5.0
100% (4)