1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1895
Okunma

...biraz düşünüyorum
küçücüktüm
ilk taş oyuncaklarımla
küçük bir malikane inşa etmiştim
böyle değişik bir yapıydı
durdum
bir çocuk nasıl bakardı ki
dünyacık denen eve
takriben dörtlü yaşlardı
içine girsen girilmez
hey allahım
güldüm sonra...
çoktur böyle değersiz anılarım
etrafını taşlarla döverek poşetin
üzerinde çatılmış çıtalarla
her gün bir uçurtma yapardım
ama her gün...
uçmak ister gibi
ne kadar hafif olsam da
yaptığım hiç bir uçurtma
beni gökyüzüne çıkartmazdı
ipinin ucuna taş koyup
inadına
yeni bir sürü uçurtma yapardım
yaptıklarım uçarken
bir gün elbet bir tanesi beni gökyüzüne götürecek ve orada...
o kadar güzel bir duyguydu ki
bu umutla her sabah kalkar
yoldan topladığım iplikleri uç uca bağlayıp
gökyüzüne çıkma hayalimin peşinde
köşeden bucaktan bulduğum poşetler ile
her gün yeni bir tane daha...
ve altı yaşına gelmiştim artık
üzülüyordum
çünkü her gün büyüyordu bedenim
ağırlaşıyordu
ve iyi biliyordum ki ağırlaştıkça insan
yer yüzü daha bir çekici oluyormuş
gökyüzü de o zaman daha itici oluyordu demek ki
altı yaşındaydım aklım az çok bunu doğrular hale gelmişti
ama ben üzülüyordum
ve yaptığım uçurtmaları rüzgara teslim ediyordum
birazcık havalandırdıktan sonra
cebimde biriktirdiğim eşyalardan bağlıyordum ucuna
ve bırakıp ucunu ipin
el sallıyordum
onları gökyüzünde ki çocuklara gönderiyordum
çünkü oyuncak sevdiklerini biliyordum...
ben hep tek başıma oynardım
küserlerdi çünkü
yanımda başkasını görürlerse
göz yaşları düşerdi yer yüzüne sağnak sağnak
annem yağmur dese de ben biliyordum
onların göz yaşıydı
kıskanırlardı biliyorum
çünkü çok seviyordum onları
maviliklerin içinde ki hiç bir zaman ulaşamadığım arkadaşlarım
onlar da..
biliyorum ki oyuncaklarıma sahip çıkıyor
sesleri kulaklarımda cıvıldayan bir sürü arkadaş
hala altı yaşında...
can-i
5.0
100% (2)