2
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
786
Okunma

Tüm hengâmeye aldırmadan yaşar
Sessiz, vakur ve tutkundur şehir
Milyonlara bölünmüş bir ciğer
Çöl tanesi kadar hücre, nefesini çeker
Adımlar, bedenler ve eller
Sürtünerek, koklayarak alnından öper
Bin bir geceye mahsus hikâye ve rivayet
Her birini bağrının mavisinde besler
Güneş doğar, söner cadde ve sokak
Tabanlar gezer bedeninde; bir bak
Çiğnemedik kalmaz, yüzünü bir kul
Hazarfen misali, uçur beni İstanbul…
Cami, çeşme, medrese, türbe
Takıları serpilmiş, incileri gökte
Sarsıyor gören gönülleri ince bir minare
Secde eder şehir, alınlar yerde
Güfte, melodi, ikram ve safa
Uzanıyor ve doğruluyor; Galata
Sultanların kalbi atıyor, gönlüme hulul
Bir sen gir içeri payitahtım İstanbul
Mevsim atar, kalp durmaz, işler zaman
Yeni nesillere süslenir, tazedir mekân
Lisan, renk, inanç ve vicdan
Gir sınırıma nas, kör olana her yanım zindan
Vakit ikindi, yemin ediyor Yaratan
Taşın çemberinde “huzurda” Hamid Han
Son sefere ilerlerken vapur ve insan
Gökyüzünden şehre, çöküyor katran
Sırtımda Süleyman, giriyorum Ağa kapısından
Önümde “öküz geçidi”, solumda Eyüp Sultan
Parmak ve aya yürekte, gözler ayaklara düşmekte
İstanbul başını karanlığın yüreğine gömmekte
Önce kandil yanmalı sonra cadde
Sessiz ol şair kedileri ürkütme
Aksiyonu tükenmeyen bir mısrasın
“İstanbul, Fatih’e yar, Fatih’e diyar olansın”
Fecir vakti göz kırpıyor yelkovana
Su şırıltısı aksediyor meydanlara
Bir bir yanıyor ışık, selamın sonunda güneş
Var mıdır İstanbul’a denk gelecek bir eş
Tek sınıra denk gelse âlem
Baş şehir olmaya mahkûmsun İstanbul
Düşmüşsün Peygamberin diline bir kez;
Beş vakit değil, her vakit
“Bir Fatiha’ya muhtaçsın İstanbul”
Not: Fotoğraf Fatih DAĞLAR’a aittir.
5.0
100% (3)